23 Ekim 2024 Çarşamba

Temiz enerjide yeni yol haritası sektör yatırımlarına ivme kazandıracak

Rüzgar, Güneş ve enerji verimliliği sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, temiz enerjide yeni yol haritasının sektörde yatırımlara hız kazandıracağı görüşünü paylaştı.



Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar'ın "Enerji Dönüşümü - Yenilenebilir Enerji 2035" tanıtım toplantısında açıkladığı yeni yol haritası sektörde olumlu yankı buldu.

Şu an yaklaşık 30 bin megavat olan güneş ve rüzgar enerjisi kurulu gücünün, 2035 yılına kadar 4 kat artırılarak 120 bin megavata ulaştırılması hedefleniyor.

Enerji Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ENSİA) Yönetim Kurulu Başkanı Alper Kalaycı, AA muhabirine, güneş enerjisinde 800 megavat ve karasal rüzgar enerjisinde 1200 megavat olmak üzere toplam 2 gigavatlık yeni Yenilenebilir Kaynak Alanı (YEKA) yarışmalarının duyurulmasının enerji sektörü açısından sevindirici olduğunu söyledi.

Sıradaki YEKA projelerinin duyurulmasının sektör oyuncularının önlerini görmeleri açısından çok değerli olduğunu dile getiren Kalaycı, "Belirtilen takvime uygun gidilmesi, dönem içinde ertelemelerin olmaması gerekiyor. Zaman kaybetmeden bu projeleri devreye almamız, 2035 ve 2053 hedeflerimizin gerçekleşmesine önemli katkı sağlayacak." diye konuştu.

"YEKA'da düzenleme yetkisi artık Bakanlıkta"

Güneş Enerjisi Sanayicileri ve Endüstrisi Derneği Genel Sekreteri Hakan Erkan da YEKA'da düzenleme yetkisinin artık Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında olacağını ve geçmişte yaşanan tecrübeler dikkate alınarak yeni bir model ortaya koymaya çalışıldığını aktardı.

Yatırımların hızla devreye girmesinin sağlanacağını belirten Erkan, "İlk 60 ay süresince üretilen elektriğin serbest piyasa fiyatlarından sisteme satılması imkanı tanınacak ve bu dönemde serbest fiyat için kilovatsaat başına 4,95 dolar/sent taban fiyat uygulanacak. Sonraki 20 yıl için ihale fiyatından alım garantisi olacak ve ihalede şartnamede belirtilen taban fiyat altına inilmesine izin verilmeyecek. Yarışmada taban fiyata gelen yatırımcılar varsa, kapasite bedeli üzerinden ayrı bir yarışma yapılacak. Taban fiyat uygulaması sayesinde finansman bulunması kolaylaşacak." ifadelerini kullandı.

Erkan, kalan lisans süresince serbest piyasa fiyatından sisteme satış yapılabileceğini, YEKA'larda asgari yerlilik şartı ve iletim bedeli muafiyeti bulunacağını bildirdi.

Uluslararası yatırımcıları da çekebilmek için uluslararası tahkim ile birlikte döviz bazlı fiyat alım fiyatı uygulanacağını vurgulayan Erkan, "Yeni bağlantı şekli önerileri sektör açısından önemli bir gelişme. Böylelikle, mevcut kapasite kısıtlarına takılmadan aynı bağlantı noktasında ve şebekeye enerji vermeden kurulacak öz tüketim amaçlı çatı GES'lere kapasite tahsis edilmesi sektöre YEKA'lardan sonra ikinci can suyu olacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

"Sanayide yüzde 30 enerji tasarrufu sağlamak mümkün"

Enerji Verimliliği Derneği Başkanı Ahmet Erdem de enerjide dışa bağımlılığı azaltmak ve iklim hedeflerine ulaşmak için enerji verimliliği uygulamalarının hızlandırılması gerektiğini söyledi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının ilk eylem planının uygulanması ile 2017-2023 döneminde Türkiye'de 8,5 milyar dolar yatırım yapıldığını, ikinci eylem planında yatırım hedefinin yaklaşık 2,5 kat arttığına işaret eden Erdem, şöyle konuştu:

"İlk küresel durum değerlendirmesine göre, iklim hedeflerine ulaşılması için enerji verimliliğinin iki katına yükseltilmesi gerekiyor. COP28 zirvesinden önce iddialı enerji verimliliği hedeflerinin ortaya konulmasını çok olumlu karşılıyoruz. Enerji verimliliği çalışmaları ile sanayi sektöründe yüzde 30 enerji tasarrufu sağlamak mümkün. Diğer taraftan bina sektöründe ısı kaçaklarının giderilmesi, iklimlendirme sistemini iyileştirilmesi ve elektriği verimli kullanan cihazlar ile bina sektöründe de yüzde 50'ye yakın tasarruf potansiyeli bulunuyor. Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile kamu binalarına getirilen 2030 yılına kadar yüzde 30 enerji tasarrufu sağlama hedefi kamunun bu alanda bize öncü rol üstlendiğini gösteriyor."

"Deniz üstü rüzgar hedefimiz aynı"

Deniz Üstü Rüzgar Enerjisi Derneği Başkanı Murat Durak, yeni hedefler yanında elektrik altyapısının geliştirilmesine yönelik çalışmaların da memnuniyet verici olduğunu ifade etti.

Elektrik şebekelerinde alternatif ve doğru akım konularında çalışmaların önemine işaret eden Durak, "Türkiye'nin RES ve GES kapasitesini kullanması açısından hedefleri oldukça olumlu karşılıyoruz. Bunun yanında, deniz üstü rüzgar enerjisinde hedefimiz aynen devam ediyor. Bununla ilgili ihale detaylarının açıklanmasını da isterdik." değerlendirmesinde bulundu.




16 Ekim 2024 Çarşamba

Küresel iş dünyasına göre ekonomideki en büyük sorun "nitelikli iş gücü eksikliği" ve "enflasyon

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ



Küresel iş dünyası, işletmeler için en önemli sorunların "iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliği" ile "enflasyon" olduğunu belirtiyor. 



 Dünya Odalar Federasyonunun (WCF) "İklim Değişikliği İçin İşbirlikçi Yaklaşım" ana temasıyla İstanbul'da düzenlenen Avrupa ve Asya Zirvesi bugün sona eriyor. 

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) ev sahipliğinde uluslararası iş dünyasının temsilcilerini bir araya getiren ve 62 ülkeden 800'den fazla iş insanının katılımıyla düzenlenen zirve kapsamında, Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) ve WCF tarafından hazırlanan "ICC Dünya Odalar Federasyonu Küresel Ekonomik Görünüm Anketi" başlıklı raporun çıktıları katılımcılar ile paylaşıldı. 

Dünya genelinde global gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 90'ını temsil eden 96 ülkeden (47 yüksek gelirli, 49 gelişmekte olan ülke) 210 oda temsilcisi ile yapılan araştırma önemli sonuçlar ortaya koydu. İş hayatı iklimi, enflasyon, finansmana ulaşım, ekonomik görünüm, iklim ve sürdürülebilirlik gibi konulara odaklanan ve iş dünyasına küresel bir bakış açısı ortaya koyan rapora göre, iş dünyasının yüzde 71'i gelecek 12 ayda fiyatların ılımlı bir şekilde artmasını bekliyor. Yüzde 14'ü fiyatların daha hızlı artacağını öngörürken, yüzde 13'ü fiyatların aynı kalacağını, sadece yüzde 3'ü ılımlı bir şekilde gerileyeceğini düşünüyor. 

Bölgelere göre işletmelerin başlıca sorunları Ankete göre, işletmeler için en önemli sorunların başında "iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliği" geliyor. İkinci sırada "enflasyon" yer alırken, onu "jeopolitik gerginlikler", "vergilendirme" ve "finansal sorunlar" takip ediyor. Başlıca sorunlar bölgelere göre değerlendirildiğinde; Kuzey Amerika'da "enflasyon, iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliği, vergilendirme, finansal sorunlar, belirsizlik ve stabil olmayan iç politika", Latin Amerika ve Karayipler'de "güvensizlik, belirsizlik ve stabil olmayan iç politika, finansal sorunlar, vergilendirme, döviz kuru riski", Sahra Altı Afrika'da "vergilendirme, finansal problemler, rekabetçi ithalat, enflasyon ve döviz kuru riski" öne çıkıyor. 

Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki iş dünyası, "jeopolitik gerginlikler, finansal problemler, belirsiz ve stabil olmayan iç siyaset, enflasyon, iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliğini", Avrupa ve Orta Asya "iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliği, jeopolitik gerginlikler, enflasyon, vergilendirme, belirsiz veya istikrarsız iç politikayı", Doğu Asya ve Pasifik, "enflasyon, iş gücü veya nitelikli iş gücü eksikliği, finansal problemler, jeopolitik gerginlikler ve vergilendirmeyi" sorun olarak görüyor. Güney Asya iş dünyası ise "vergilendirme, finansal problemler, teknolojik gelişmelerin eksikliği, güvensizlik ile belirsiz ve stabil olmayan iç siyasetin" başlıca sorun olduğunu belirtiyor. İş dünyası, yapay zekanın dengeli yönetilmesi gerektiğine dikkati çekiyor İş dünyasının yüzde 66'sı yapay zekayı dengeli yönetilmesi gereken hem risk hem de fırsat olarak değerlendirirken, yüzde 23'ü büyüme ve inovasyon için bir fırsat olarak, yüzde 10'u yönetilmesi gereken önemli bir risk olarak görüyor. İşletmelerin yüzde 60'ı yapay zeka uygulamalarının yüksek inovasyon gerektiren sektörlerle sınırlı olduğunu bildiriyor.

Ülkenizde finansal katılımın önündeki en büyük engeller nelerdir?" sorusuna tüm bölgelerin birinci yanıtı "ekonomik belirsizlik" olurken, sadece az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler için değil, gelişmiş ve kişi başı geliri çok yüksek ülkeler için de aynı problem öne çıkıyor. Küresel iş dünyası yüksek enflasyon nedeniyle krediye ulaşmada yaşanan problemlerden şikayetçi olurken, bu sorundan hemen hemen tüm bölgelerin şikayet etmesi enflasyonun yol açtığı sıkıntıları ortaya koyuyor. 

Satış gelirlerinin düşük de olsa artması bekleniyor Ankete katılan oda temsilcileri, görünümün olumlu olduğunu düşünse de bazı bölgeler kasvetli ve karamsar bir ekonomik tablo yaşanacağını belirtiyor. "Bir yıl içinde satış gelirlerinizin nasıl değişmesini bekliyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine, katılımcıların yüzde 50'si düşük seviyede de olsa artacağına, yüzde 30'u değişmeyeceğine dair görüş bildirdi.

Araştırma, enflasyonun maliyetleri hızla artırdığını ve tedarik zincirlerini bozduğunu, böylece tüm bölgelerde operasyon maliyetlerinin yükseldiğini, işçi ücretleri üzerindeki baskının arttığını ve tedarik zincirlerinin bozulmasına neden olduğunu gösteriyor. İklim politikalarına uyum sağlamak için işletmeler enerji kaynaklarını çeşitlendirip yeşil teknolojiyi benimserken, KOBİ'ler büyük oranda başarılı bir iklim geçişi için mali desteğe güveniyor. 

KOBİ'lerin yeşil ekonomiye geçişi için en önemli 3 destek KOBİ'lerin yeşil ekonomiye geçmesi noktasındaki en etkili 3 destek sorulduğunda "mali destekler", "dijital teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi" ile "raporlamanın standartlaştırılması ve basitleştirilmesi" öne çıkıyor. Kuzey Amerika ile Latin Amerika ve Karayipler'de "Mali destekler, dijital teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi ile raporlamanın standartlaştırılması ve basitleştirilmesi", 

Avrupa ve Orta Asya'da "dijital teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi, mali destekler, raporlamanın standartlaştırılması ve basitleştirilmesi", Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da "dijital teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi, ticaret engellerinin kaldırılması ile raporlamanın standartlaştırılması ve basitleştirilmesi" KOBİ'lerin yeşil ekonomiye geçişindeki en önemli 3 destek olarak belirtiliyor. Doğu Asya ve Pasifik'te "mali destekler, ticaret engellerinin kaldırılması ve dijital teknolojilerin kullanımının teşvik edilmesi", Güney Asya'da ise "Mali destekler, tedarik zinciri işbirliğinin geliştirilmesi ile raporlamanın standartlaştırılması ve basitleştirilmesi" şeklinde sıralanıyor.

Dünya Odalar Federasyonuİş dünyası

Yatak endüstrisinde 140 ülkeye ihracat yapan Türk firması Alman markasını satın aldı



SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Yatak endüstrisinde 140 ülkeye ihracat yapan Türk firması Alman markasını satın aldı

Bursa'da ürettiği yatak ve sünger imalat makinelerini 140 ülkeye ihraç eden Türk şirketi, Almanya'da satın aldığı 152 yıllık firmayla uluslararası hedeflerini büyüttü.

Büşra Nur Yılmaz  | 16.10.2024 - Güncelleme : 16.10.2024

Yatak endüstrisinde 140 ülkeye ihracat yapan Türk firması Alman markasını satın aldı  
Fotoğraf: Elektroteks

Bursa
Bulgaristan'dan 1989'da Bursa'ya göç eden elektronik mühendisi Osman Güler tarafından 2006'da kurulan firmanın Kayapa Organize Sanayi Bölgesi ile Görükle Sanayi Bölgesi'ndeki tesislerinde yatak ve sünger üretim makineleri imal ediliyor.
Şirket, Almanya'nın Köln şehrinde 1872'de faaliyete geçen ve 5'inci nesilde kapitone (içi pamuk veya yün vatka ile doldurularak dikilmiş, döşemelik veya giyim eşyası yapımında kullanılan kumaş) makineleri üreten firmanın yüzde 100 hissesini satın alarak yeni sahibi oldu.

ABD ve Avrupa başta olmak üzere 140 ülkeye yatak ve sünger üretim makinesi ihraç eden firma, Almanya'da aynı kadro ve isimle yoluna üretime devam edecek Mammut markasının vereceği güçle Türkiye ekonomisine de katkı sağlamayı hedefliyor.
Elektroteks firmasının sahibi Osman Güler, AA muhabirine, makine üretiminde ihtisaslaşıp yatak üreticilerine yönelerek makineler imal ettiklerini, bunun yanı sıra yatak ve sünger üretim fabrikaları için tesisler yapan bir firma olduklarını söyledi.

Yatak imalatı için 440 çeşit makine ürettiklerini belirten Güler, "Yatak üretiminde kullanılan makine çeşitlerinin yüzde 80'ini üretiyoruz. Dünyanın sektöründe en büyük şirketiyiz; üretim, çalışan, teknoloji, makine çeşidi yönünden de böyle. Amerika'da, Bulgaristan'da, Hindistan'da işletmelerimiz var. Şimdi yeni yeni Almanya'da büyük bir markayı, çok eski, dikiş makineleriyle bilinen, kapitone makinelerinin lideri Mammut markasını satın aldık." diye konuştu.
Güler, güçlerine güç katmak için yaptıkları satın almayı yaklaşık 2 yıl süren görüşmelerin ardından gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Satın alma işlemini tamamladıkları 23 Eylül'den sonra fuara katıldıklarını ifade eden Güler, "Katıldığımız ilk fuarda bile o firmanın satış gücünü çok hızla artırarak, neredeyse onların yıllık sattığı makine adetlerini 2-3 günde sattık." dedi.

"Onların yıllık sattığı makine adetlerini 2-3 günde sattık"

Güler, Bursa'da da kapitone makinesi ürettiklerini ancak bunu geliştirmeye çok fazla zaman ayıramadıklarını anlattı.
Çok eski ve bu konuda kendini ispatlamış bir markayı bünyelerine dahil ederlerse çok daha güçlü bir firma olacaklarını, güçlerine güç katacaklarını düşündüklerini dile getiren Güler, şöyle devam etti:
"Elektroteks de Mammut da ayrı firmalar olarak devam edecek. Elektroteks yine Bursa'da, Mammut da Almanya'nın Köln şehrinde üretimine devam edecek. Oradaki tüm personelimizle aynen, hiçbir kimseyle yollarımızı ayırmadan üretimimize devam edeceğiz. Kırmızı çizgi olan kaliteyi bozmadan, maliyetleri Elektroteks'in satın alma ve finans gücünü kullanarak, birçok işçilik maliyetini düşürerek fiyat rekabetine gideceğiz. Mammut'u tekrar en fazla tercih edilen ve birçok firmanın ulaşabileceği bir seviyeye getirmiş olacağız."
Osman Güler, Alman firmasının 5'inci nesil sahibinin, oğulları bu işle ilgilenmediğinden üretimi devam ettirecek aile üyesi olmadığı için satış kararı aldığını belirtti.
Firma sahibinin, sektöre 1,5 asırdan fazla emek veren markanın yok olmaması için yüksek fiyata satmaktan ziyade koruyacak ve daha yükseklere taşıyacak şirketleri araştırdığını anlatan Güler, "Biz 2 yıldır firmayla görüşme aşamasındaydık. Görüşmelerin sonuçlanmasından sonra satın alma kararı verdik. Alışmış olduğumuz bir şey vardır; öne çıkan Türk firmalarını, Avrupa firmalarının satın aldığını sürekli duyarız. Biz 'Bu işi tersine çevirme yoluna gidelim' dedik. Bundan sonra da buna benzer şeylerin çoğalacağını düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Üretimi devam ettirecek kimse olmadığı için sattı

Mammut gibi bir markayı Türkiye'ye katmanın onur verici olduğunu vurgulayan Güler, başka firmaları da bünyelerine katmayı hedeflediklerini kaydetti.
Güler, "Sadece kendimiz için değil ülkemiz için mutluyuz. Bu tabii ekonomimize de ciddi katkılar yapacak. Orada üretimimize devam edeceğiz ama maliyetleri düşürmek için buradaki satın alma gücünü kullanacağız. Bazı ürünleri, kaliteyi bozmadan hatta kaliteyi yükseltmek amacıyla Türkiye'ye bazı fason işleri yansıtarak ekonomi için ciddi bir gelir elde etmiş olacağız." diye konuştu.

İlgili konular

15 Ekim 2024 Salı

Türkiye'nin En Çok İhracat Yaptığı Ülke



SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Almanya, Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ülke olmayı sürdürüyor

Resesyon endişelerinin giderek arttığı Almanya, Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı ülke olmaya devam etti.

ürkiye'nin en büyük ticaret ortağı olan Avrupa'da ekonomik aktivitenin yavaşlama sinyalleri vermesine karşın, bölge ile yapılan ticaret güçlü kalmayı sürdürüyor.

Almanya, bu dönemde de Türkiye'nin bölgede en çok ihracat yaptığı ülke konumunu korurken, bu durumun ülkenin ekonomik aktivitesindeki yavaşlamanın öne çıktığı bir dönemde de gerçekleşmesi dikkati çekiyor.

AA muhabirinin Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerinden derlediği bilgilere göre, Türkiye'nin eylül ayında ihracatı 22 milyar 7 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu dönemde en fazla ihracat yapılan bölge Avrupa olurken, toplam ihracatın yüzde 52'si Avrupa ülkelerine yapıldı.

Türkiye'nin Avrupa ülkelerine ihracatı eylül ayında geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,1 artışla 11 milyar 372 milyon dolar olarak gerçekleşti.

Eylül ayında en fazla ihracat yapılan Avrupa ülkesi, 1 milyar 522 milyon dolar dış satım gerçekleştirilen Almanya olurken, onu 1 milyar 232,9 milyon dolarla Birleşik Krallık, 980,2 milyon dolarla İtalya, 766,4 milyon dolarla Fransa, 747,6 milyon dolarla Rusya Federasyonu izledi.

Bu dönemde Avrupa ülkeleri arasında en fazla ihracat yapılan Almanya'ya 426,4 milyon dolarlık otomotiv endüstrisi dış satımı kaydedildi.

Söz konusu ülkeye yapılan ihracat sektörel olarak incelendiğinde, 244,7 milyon dolarlık hazır giyim ve konfeksiyon, 120,3 milyon dolarlık demir ve demir dışı metaller, 119,1 milyon dolarlık elektrik ve elektronik, 98,3 milyon dolarlık kimyevi maddeler ve mamulleri ihracatı yapıldı.

En fazla ihracat yapılan 5 Avrupa ülkesi arasında Rusya hariç diğer ülkelere en çok dış satımı otomotiv endüstrisi gerçekleştirdi.

Eylülde Birleşik Krallık'a 452,9 milyon dolarlık, İtalya'ya 315 milyon dolarlık, Fransa'ya da 347 milyon dolarlık otomotiv ihracatı yapıldı. Rusya'ya en yüksek ihracat yapan sektör, 139,3 milyon dolarla kimyevi maddeler ve mamulleri oldu.

En yüksek artışta Birleşik Krallık zirvede

Değer bazında ihracat artışında Birleşik Krallık zirvede yer aldı. Eylülde bu ülkeye yapılan ihracatta 245,3 milyon dolarlık artış görülürken, onu 108,8 milyon dolarla Slovenya, 76,4 milyon dolarla İspanya, 73,4 milyon dolarla Norveç ve 64,6 milyon dolarla Yunanistan takip etti.

Bu dönemde Slovenya'ya 261,4 milyon dolarlık, İspanya'ya 744,4 milyon dolarlık, Yunanistan'a 295,2 milyon dolarlık ve Norveç'e 102,2 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi.

Söz konusu dönemde İspanya ve Slovenya'ya en yüksek ihracat sırasıyla 192,7 milyon dolar ve 220,1 milyon dolarla otomotiv endüstrisinden yapılırken, Yunanistan'a 55,7 milyon dolarlık kimyevi maddeler ve mamulleri dış satımı gerçekleştirildi.

Norveç'e de en fazla dış satımı 67,1 milyon dolarla gemi yat ve hizmetleri sektörü gerçekleştirdi.


Söz konusu ayda Almanya'ya yapılan ihracat ise bir önceki yılın aynı ayına göre 14,4 milyon dolar azalış görüldü.



1 - 30 Eylül (bin dolar)


ÜLKE

2024


ALMANYA

1.521.983,60


BİRLEŞİK KRALLIK

1.232.868,04


İTALYA

980.163,64


FRANSA

766.403,31


RUSYA FEDERASYONU

747.562,94


İSPANYA

744.361,77


ROMANYA

655.524,35


POLONYA

596.320,10


HOLLANDA

586.327,01


BELÇİKA

384.523,85




2025’in Ekonomik Resmi Netleşti: 22 Yılın En Zoru Kapıda



SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


İkinci çeyrek büyüme verisi, Ağustos ayı enflasyonu detayları ve 2025-2027 Orta Vadeli Program. Üçünü bir araya koyunca, 2025’in, 22 yıllık AKP iktidarı döneminin seçmen açısından en zor yılı haline gelmesi ve siyasi çalkantılara zemin oluşturması kaçınılmaz görünüyor. Türkiye ekonomisi açısından önemli bir haftayı geride bıraktık. Önce ikinci çeyrek büyüme verisi açıklandı. Yerel seçimlerin tamamlanmasıyla başlayan “seçimsiz yıllarda” derinleşen parasal sıkılaştırmanın büyüme dinamiklerine ilk etkilerini ikinci çeyrek GSYH verisinden izledik. Arkasından açıklanan Ağustos ayı enflasyonu detayları, “dezenflasyon sürecindeki” mevsimsel olarak en rahat ayda enflasyon ivmesinde devam eden güce işaret etmesi açısından değerliydi.
 
Her iki verinin detaylarında 2025 için işaret edilen büyüme-enflasyon dinamikleri tazeyken, hükümet 2024 güncellemelerini de içeren 2025-2027 Orta Vadeli Program’ı (OVP) da açıkladı. Üçünü bir araya koyunca da 2025’in resmi netleşti: 22 yıllık AKP iktidarının sıradan vatandaş için en zor senesi ufukta belirdi.   Büyüme Verisi Ne Anlatıyor?   

TCMB’nin açıklanan 2Ç24 GSYH verisini değerlendirdiği blog yazısı, ekonomistlerin de genel olarak değerlendirmesiyle paralel nitelikte. Pandemiden bu yana büyüme oranları, çok güçlü olması teşvik edilen iç talebe dayanarak potansiyelin üzerinde seyretmişti. Yerel seçimlerin ardından gelen ikinci çeyrekte büyüme, önceki çeyreğe göre sadece yüzde 0,1; geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 2,5 arttı. İlk çeyrekteki sırasıyla yüzde 1,4 ve yüzde 5,3’e kıyasla ekonomik aktivitede önemli bir yavaşlama demek bu. TCMB de bu yavaşlamayı enflasyonu düşürme çabasıyla uyumlu olarak değerlendiriyor.      

Hem TCMB hem de Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in ısrarla vurguladığı, büyümenin yavaşlaması eşliğinde “dengelenmekte” oluşu. Bunun anlamı da ilk çeyrekte ağırlıklı iç talep kaynaklı elde edilen yüksek büyüme, ikinci çeyrekte iç talebin büyümeye katkısının azaldığı, net ihracatın katkısının ise pozitife döndüğü bir sürece evrilmiş durumda.    

TCMB, son açıkladığı Enflasyon Raporu’nda “çıktı fazlasının” izleyen çeyreklerde “çıktı açığına” döneceğini ima ederek, çeyreksel büyümenin eksiye dönmesinin enflasyonu güçlendiren iç talep baskısını hafifleteceğini, enflasyonda baz etkisi ötesinde aşağı yönlü bir kırılma yaratacağını öngörüyor. 2025-2026 boyunca da potansiyelin altında bir büyüme gereğini ilan ediyor.   

Bu beklentiye dayanarak da enflasyon hedeflerini 2024 sonu için yüzde 38, 2025 sonu için yüzde 14 olarak açıklıyor. 2025 beklentisinin etrafında bulunan +/- yüzde 7 gerçekleşme beklentisine göre yüzde 21’e kadar 2025 sonu enflasyonuna tahammül edeceğini ilan ediyor. Enflasyonun 2025 sonuna doğru yüzde 21’e varacak bir eğilimden daha güçlü seyretmesi halinde TCMB’nin ek önlem alacağını varsayabiliriz.     Bu önlemlerin içinde maliye politikasına enflasyonu düşürücü politikalara uyum çağrısı yapmak, 2024 boyunca yaptığı gibi sene sonu enflasyon beklentisini 2025 boyunca yukarı güncellemek seçenekleri bulunuyor.    

IMF 4 Madde Gözden Geçirme Raporu’nda enflasyon hedeflerinde ciddi olunduğunu varsayarak, maliye politikası da sıkılaşmazsa faiz artışları gerekeceğini açıkça söylüyor.      

Ağustos Enflasyonu Ne Anlatıyor?    Enflasyonda mevsimsellik açısından en rahat ay olan ağustosta tüketici fiyatları son 20 yıl ortalaması yüzde 0,4’e kıyasla Ağustos 2024’te yüzde 2,47 yükseldi. Baz etkisiyle (Ağustos 2023 aylık enflasyon yüzde 9,09) yıllık enflasyon 9,81 puanla yüzde 52’ye geriledi. Mayıs ayındaki yüzde 75 zirvesine göreyse 23 puan yavaşladı.    Siyaseten “enflasyonda geçiş dönemi bitti, dezenflasyon dönemi başladı” söyleminin arkasında bu sayılar var.       

Yine TCMB’nin Aylık Fiyat Gelişmeleri raporundan enflasyonun kaynaklarına bakmak mümkün. Bankanın analizinde ön plana çıkanlar, ekonomistlerin de vurguladığı alanlar. Gıda fiyatlarının “uzun aradan sonra” yüzde 1,1 gerilemesi, yaz ayları sayesinde taze meyve ve sebze kalemindeki gerileme (yüzde -10). İşlenmiş gıda fiyatları ise aylık yüzde 2,4 yükselmiş. Kamu zamlarının enflasyon hedefini aşan oranlarda yapılması aylık enerji maliyetini artırırken, hizmet grubunda, ulaştırma (yüzde 9,2) ve eğitim kalemlerindeki (yüzde 11) katılık güçlü devam ediyor.    

TCMB son raporunda 2024 sonu enflasyon hedefini güncellemeden yüzde 38’de bıraktı. Ancak ekonomistlerin hesabına göre sene sonunda enflasyonun yüzde 40’ın altına inmesi imkânsız. Beklentiler de yüzde 43-45 aralığında. 2025 sonu için ortalama TÜFE enflasyonu beklentisi ise yüzde 28-30 civarında.    

Manşet enflasyondan öte, mevsimsel olarak düzeltilmiş çekirdek enflasyon rakamları da (B-C endeksleri) yüzde 3’ün üzerinde seyrediyor. Son çeyrekte aylık hedefini yüzde 1,5 diye açıklayan TCMB açısından enflasyon eğilimi halen çok yüksek. Faiz indirimi en az üç ay daha masada değil.    Büyüme verisi ve enflasyon verisi beraber değerlendirildiğinde çok net bir resim ortaya çıkıyor:    1. Ekonomide güç kaybı yeterli hızda değil: Parasal sıkılaştırma eşliğinde büyümede yavaşlama var. TCMB’nin enflasyon hedefi için gerektiğini ima ettiği çıktı açığı, çeyreksel eksi büyüme ise henüz gerçekleşmiş değil. 

TCMB’nin enflasyon hedefine ulaşması için 2025 boyunca düşük büyüme gerekli. Düşük büyümenin kaynağı olarak da TCMB iç talebin daha da zayıflaması gereğine işaret ediyor.    

2. Enflasyon hedefleri inandırıcı değil: Başkan Yardımcısı Karahan’ın Reuters röportajı, maliye politikasından destek talebini gösteriyor. Daha net ifadeyle, TCMB maliye politikasının da para politikası gibi “rasyonel” şekilde enflasyonu düşürmeye odaklanması gereği çağrısını yapıyor.    

Sağlıklı bir 2025-2027 OVP değerlendirmesi yapmak için de bu iki gerçeklikten yola çıkmak gerekiyor.    OVP Bizi Nereye Götürecek?   OVP’de net olarak amaç, önümüzdeki üç sene boyunca kademeli olarak enflasyonu tek haneye düşürmek olarak tanımlanmış durumda. Enflasyonun seyrinden sorumlu olan TCMB’ninse yukarıda büyüme-enflasyon ilişkisi konusundaki beklentileri, büyüme-enflasyon ilişkisiyle ilgili teorik bilgilerin anlattıkları bu nedenle çok önemli.    

Banka iddialı hedeflerini büyümenin yüzde 3,5’in altına ineceğini varsayarak kurguladığına göre OVP’nin büyüme hedefleri kritik önemde.    

Enflasyon düşerken yavaşlayan büyümenin yaratacağı işsizlik “veri” iken bu sürecin maliyetine kimin katlanacağının belirlenmesi ise maliye politikasının işi. O da merkezi bütçe ile ilgili hedef rakamları çok önemli hale getiriyor.   

Makroekonomik büyüklüklerin ve kamu maliyesi planlarının aralarında ve kendi içlerinde tutarlılık olması da OVP’nin inandırıcılığını oluşturuyor. İnanç artınca programın sahiplenilme derecesi yükseliyor. Sahiplenme arttıkça da doğal olarak hedefler ulaşılabilir hale dönüşüyor.      Sahiplenilecek tutarlılıkta bir OVP olup olmadığına bakmakta fayda var.     

1. OVP’deki ekonomik büyüme TCMB’nin enflasyonu düşürmek için oluşturduğu varsayımların üzerinde: TCMB açsından enflasyonla mücadelede en kritik yıl olan 2025 için ima ettiği büyümede yavaşlama isteğini, OVP hedeflerinin içinde görmüyoruz. Aksine, 2024’te GSYH’nin yüzde 3,5’e yavaşlamasının ardından yarımşar puan kademeli artışlarla büyümenin 2027’de yüzde 5 olması planlanıyor.     

TCMB’nin daha birkaç hafta önce değiştirmediği 2025 yüzde 14 enflasyon hedefi yerine OVP’de beklenti yüzde 17,5. Bu kadar kısa sürede aynı veri için beklentinin farklılaşmasını açıklamak zor. Yüzde 17,5 aslında TCMB’nin beklenti üst sınırı (yüzde 21) dahilinde bir seviyede. Fakat TCMB’nin yüzde14,5’te ısrar etmesinin sebebinin, Aralık 2024’te asgari ücret artışını hedef enflasyona göre yapma isteği olduğunu düşünebiliriz. Asgari ücret artışını yüzde 20-25 ile sınırlamaya, hedefi yüzde 14’te tutarak referans olduktan sonra TCMB’nin 2025 sonu hedefini yüzde18-20’ye doğru yükseltmesi mümkün. 2025 resmî TÜFE hedefinin tutması içinse GSYH’nin 2025’te yüzde 2’den fazla büyümemesi gerekiyor kabaca.    Şu durumda:   – Eğer OVP’deki yüzde 4 GSYH büyümesi gerçekleşirse enflasyonu yüzde 17,5’e geriletmek imkânsız,    – Ya da enflasyon yüzde 17,5’e yavaşlayacaksa büyümenin OVP hedefi yüzde 4’e yaklaşması bile imkânsız.    Hedefine üç yıllık programla enflasyonu indirmeyi koymuş hükümet adına çok önemli bir çelişki bu.    

Programın açıklanmasının ardından yayımladığı X mesajında OVP’ye “güçlü destek” veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden ise, enflasyonu bugünkü haline getiren kafa karışıklığının Şimşek, TCMB ve OVP’ye rağmen, her üçüne de destek verirken dahi devam ettiğini anlıyoruz. Büyümeyi önceleyerek enflasyonun düşmeyeceği gerçeğini Erdoğan halen kabul edemiyor.    2025 sonrasını konuşmak şu durumda zaten anlamsızlaşıyor:     “Bir yandan enflasyonla kararlı bir şekilde mücadele ederken, diğer yandan yatırımı, üretimi, istihdamı, ihracatı ve büyümeyi önceleyen;…”   

2. Büyümenin bir fonksiyonu olarak cari açık-uyumsuzluk TL’yi değiştirir: Türkiye ekonomisinde son 22 senede değiştirilmeyen yapı, büyümenin potansiyel ve üzerine çıktığı yıllarda cari açıkta artış yaratırken, büyümenin ters yönde yavaşladığı dönemlerde cari açığı daraltıcı etki yapar. Albayrak dönemi ekonomi politikalarının büyümeye aşırı öncelik vererek yarattıkları sürdürülemez makroekonomik dengesizliklerin kökeninde bu gerçek var. Şu anda içinden geçtiğimiz büyümeden yavaşlama döneminde de. Türetilen ekonomi politikalarıyla temel üretim yapısında bir değişim yapılamadığı için de, büyüme yükseldiği dönemlerde cari açığın artması kaçınılmaz.     

Dolayısıyla, 2023 sonunda GSYH’nin yüzde 4’üne varan cari açığın büyüme yüzde 3,5 seviyesine ineceği varsayılan yılda yüzde 1,7’ye inmesi makul bir beklenti. Makul olmayan, büyüme yeniden yüzde 5’e doğru hareketlenecekse cari açık GSYH oranının yüzde 1,3 olması.    

Cari açık ve gerektirdiği dış finansman TL’nin değeri üzerinde önemli etkilere sahip. Büyüme ile uyumsuz şekilde OVP içinde konumlanması, OVP’de ima edilen TL/dolar varsayımlarını da fazla iyimser hale getiriyor.    Türkiye serbest kur rejiminde ancak TCMB ve 2018’den bu yana artan oranda hükümet yönetilen kur rejimi uyguluyor. Bu açıdan bakınca “kur hedefimiz yok” açıklamalarına rağmen, cari GSYH değerini dolar bazında GSYH’ye bölerek ima edilen ortalama kur seviyesinden OVP dönemi boyunca TL’nin reel değerini yüksek tutma planını görüyoruz.  

Amaçsa tabii, reel olarak değerli tutulacak TL’nin faiz artışları yanında enflasyonu maliyet baskısını azaltacak açıdan düşürecek bir araç olarak kullanılmaya devam edilmesi.  

OVP’de 2025 TL/dolar ortalaması 42 olarak alınmakta. 2024’ü 36-38 bandında tamamlayacağını varsayarsak, enflasyon kadar değer kaybı üzerine eklendiğinde 2025 sonunda TL/doların 43-44 olması gerek. Sene sonu kurunun ortalamaya bu kadar yakın olması da kafa karıştırıcı. 2025 içinde TL’yi hareketlendireceğini tahmin edebileceğimiz beklenen faiz indirimlerinin zamanlaması hakkında fikir veriyor olabilir. O zaman da TCMB’nin enflasyonu indirme planlarında bozulma anlamına gelir. 3. İşsizlik büyüme beklentisi ile uyumlu- enflasyonu düşürme planları ile uyumsuz: Bugün bile yüzde 30’a varan gen iş tanımlı işsizlik, OVP’nin beklentilerine dahil edilmemiş. Hükümet, sendikaların güvencesizlik olarak karşı çıktığı “esnek çalışmayı” önceleyen modeli gerçekleştireceğini ilan ettiği OVP döneminde enflasyon düşerken manşet işsizliğin de gerileyeceğini varsaymakta. 2025 için kısmen çok az yükselmesi planlansa da, büyüme ve enflasyon arasındaki uyumsuzluk, işsizlik tarafında da kafaların karıştığını anlatıyor. 
 4. TCMB’nin enflasyonla mücadelesinde mali disiplin çağrısı OVP’de karşılık buluyor ancak ulaşılabilirliği muallak: 2024 için bütçe açığı GSYH oranı ilk hedef yüzde 6,4’ün altında, yüzde 4,9 olarak güncellendi. Makul bir seviye ve gerçekleşmesi mümkün. Ardından 2025 sonu için hedef yüzde 3,1’e kadar açığı indirmek.  Enflasyonla mücadelenin en kritik yılı olan 2025’te bütçe açığının önemli ölçüde daraltacağının ima edilmesi çok değerli. 

TCMB’ye son bir yıldır geciken desteğin sonunda gelmeye başlaması demek. Fakat tam olarak nasıl gerçekleşeceği OVP içinde net değil. OVP detaylarından, 2025 için faiz hariç harcamaların GSYH’ye payının yüzde 22,4’te korunacağını izliyoruz. Faiz harcamaları ise makul bir beklentiyle yüzde 3’e doğru yönelecek plana göre.  Gelirler tarafındaysa vergi gelirlerinin GSYH’ye oranı 2025 ve 2026 için 1’er puan artışta. Bunun gerçekleşmesi için ek vergiler gerekli. Ya da büyümenin gerçekten güçlenmesi demek. İlk durum büyümenin ve enflasyonun hedeflere ulaşmasına engel. İkinci durum ise büyüme-enflasyon hedefleri uyumsuzluğu üzerinden daha derin polemik anlamına gelir.  

OVP’nin reform listesi ilk bakışta bir temenni listesi. Etki analizleri, dönemsel gerçekleşme kontrolleri, gerçekleşmemesi halinde yeni planlar gibi önemli dönemeçler bu listede yer almıyor.  100 sayfalık uzun metni ise şu şekilde özetlemek mümkün: 1. Enflasyonu düşürmeyi odağa koyan TCMB maliye politikasından aradığı desteği tam alarak alabilmiş değil. 

2. OVP’nin iç tutarsızlıkları enflasyon hedefinin zaten düşük olan güvenilirliğini de tehlikeye atar nitelikte 3. Asgari ücret/emekli maaşı artışlarında reel ücretlerin/gelirin eritilmesi yüksek faiz, değerli kur yanında TCMB için enflasyonla mücadelesinde önemli bir üçüncü araç. 

TCMB burada yalnız değil ve hükümetin desteğini almış görünüyor. 2025 için yüzde 20-25 ücret artışları ana plan.  

 4. Ek vergiler geldiğini açıklanan büyüklüklerden anlamakla birlikte, reform kapsamında sıralanan listeden ne kadarının gerçekleştirilebilir olduğu da net değil.   

Hepsi bir araya geldiğinde, 2025’in, 22 yıllık AKP iktidarı döneminin seçmen açısından en zor yılı haline gelmesi ve siyasi çalkantılara zemin oluşturması kaçınılmaz görünüyor.