17 Mayıs 2018 Perşembe

Ekibinizin tükenmişlik sendromuna kapılmasını nasıl önleyebilirsiniz?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Tükenmişlik sendromunun artık gerçek ve hayatlarımızın içinde olduğunu biliyoruz. Tükenmişlik sendromu birçok uzman tarafından çalışanların verimliliğini düşüren en önemli sorunlardan biri olarak değerlendiriliyor. Ekibinizin bu sendroma kapılması ise tüm takımı etkileyebiliyor.Bu yazıda Girişimci John Rampton’un takım tükenmişliğinin önüne geçmek için yöneticilere ve patronlara verdiği bazı tavsiyeleri derledik.

Fazla sorumluluk ya da mali baskılar bu durumun en önemli nedenleri arasında gösteriliyor. Daha da kötüsü “tükenmişlik” eğer fark edilmezse uzun vadede ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. İlginç olansa buna neden olan etkenlerin başında işverenlerin ya da yöneticilerin ekiplerini daha verimli hale getirmek için kullandığı yöntemlerin olması. Ekibin tükenmişlik sendromuna kapılmasını önlemek için yapılması gerekenler aslında gayet basit.

Belirsiz beklentilerden kurtulun

Bir yönetici olarak ekibinizden ve ekibinizdeki insanlardan tam olarak ne istediğinizi bilmeniz gerekiyor. Belirsiz hedefler ve iştanımları çalışanların büyük resme odaklanmasını engelliyor. Kendisinden tam olarak ne beklendiğini bilmemek uzun vadede çalışanlarda tükenmişliğe yol açabiliyor.

Bekletilerinizi makul tutun

Beklentilerinizi net bir şekilde çerçevelemeniz ve bunu çalışanlara bildirmeniz de tek başına yeterli değil. Hedeflerin ve beklentilerin makul olması gerekiyor. Örneğin herhangi bir satışçının ulaşamayacağı bir satış hedefiniz var. Aşırı yüksek hedefler çalışanların bu hedefi tutturması için fazla mesai yapmasını ya da imkansız yöntemlere başvurmasını gerektirecektir. Dahası hedefleri tutturamamak çalışanlarda ve ekibin tamamında yetersizlik duygusu doğuracaktır. Bu yüzden hedefleri ve beklentileri ekibin üstesinden gelebileceği şekilde ve tutturabileceği oranlarda belirlemeniz şart.

Özerklik yaratın



Takımınızdaki ya da ekibinizdeki insanlara özerklikler vermeyi deneyin. Elbette sınırsız bir serbestlikten bahsetmiyoruz. Onlara sadece daha fazla hareket alanı bırakın. İşleri uygun bir şekilde hallettikleri sürece sorun olmaz. Elbette iş yapış şekilleriyle ilgili kurallar belirleyebilirsiniz. Bunu futbol gibi düşünebilirsiniz. Takımın kaptanı olarak topu sürekli ayağınızda tutmaya, rakipleri tek başınıza geçmeye çalışmayın. Arada paslar verin. Takım arkadaşlarınız da gol atmalarına yardımcı olun. Bu onların motivayonunu yükseltecek ve sizinle olan iletişimlerini ciddi derede güçlendirecektir.

İşin karşılığını verin

Stres tükenmişliğe yol açan en önemli etkenlerden biri. Ancak çalışanlar yaşadığı stresin maddi karşılığını aldığını düşünürse gerçekten de bunun üstesinden gelebiliyor. Dünyanın en stresli işlerinden biri yolcu uçağı pilotluğu. Ancak işinden şikayet eden ve stres yüzünden işine gitmek istemeyen pilot görmek de çok zor. Bunun sağlayan en önemli neden elbette maddi tatmin duygusu. Diğer yandan askerlik ya da polislik de dünyanın her yerinde yoğun stresli bir meslek. Üstelik yaşadıkları yoğun strese göre kazançları yine dünyanın neresinde olursa olsun çok yüksek değil. Bu da bahsettiğimiz bu meslek gruplarındaki tükenmişlik oranlarının yüksekliğiyle doğrudan ilgili. Yani iyi kazanan stresli de olsa işini verimli ve mutlu bir şekilde yapabiliyor.
Yönetici-takım ilişkisinde iletişimin gücü başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz.

Dinlenmek de çalışmak kadar değerli

Elbette çalışma saatleri de çok önemli. Ne iş yapıyor olurlarsa olsunlar bütün çalışanlar insan. İnsan da fiziksel ve ruhsal olarak yorulan bir varlık. 7 gün 24 saat ve 365 gün çalışan birinin mutlu ve verimli olması pek mümkün değil. Bu yüzden çalışanlara veya ekibinize yeterli tatil ve gün içi dinlenme fırsatı sağlamanız önemli. Bununla ilgili uzmanların belirlediği pek çok yöntem ve uygulama var. Keşfedip değerlendirebilirsiniz.

Övgüyü eksik etmeyin



Bütün insanlar, biz farkında olalım ya da olmayalım takdir edilme gereksinimi duyar. Evet takdir edilmek çok ciddi görünmese de insan olarak önemli gereksinimlerimizden biri. Dahası işini hakkıyla yapan her çalışan bunun için övgüyü hak ettiğine inanır ve bunu işvereninden ya da yöneticisinden bekler. El yazısıyla yazılmış bir teşekkür notu, topluluk içinde yapılan bir övgü konuşması hatta daha da iyisi küçük de olsa ikramiye vermek tükenmişliği önlemenin en etkili ilaçları arasında.

Hataları göz önünde değerlendirmeyin

Her çalışan hata yapar. Hata yapıldığında da bunun değerlendirmesinin yapılması gerekir. Ancak bu yapılırken asla sert ve kaba olmamaya çalışın. Ayrıca çalışanın hatasını diğer çalışanlar önünde tartışmayın. Takdir edilmek ne kadar olumlu bir etkiye sahipse topluluk içinde hata yüzünden azar işitmek ya da sorgulanmak da o kadar olumsuz bir etkiye sahip.

5 Mayıs 2018 Cumartesi

İşe Başladıktan Sonra Veda Etmek Zorunda Olduğunuz Alışkanlıklar

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

İş hayatına atıldığınızda, yoğun iş dönemi dolayısıyla vazgeçmeniz gereken bazı alışkanlıkları sizin için derledik.


İş hayatına atılmanın ne kadar avantajı varsa, o kadar da dezavantajı vardır. Özellikle sosyal hayatı sömürüyor oluşu birçok kişinin birincil derdi olsa gerek. İş ve sosyal hayat dengesinin birçok çalışma ortamında mümkün olmaması, kişinin kendine vakit ayırmasını sınırlandırarak başka şeylerden taviz vermeye zorluyor. Yanı sıra 8 – 9 saatlik yoğun çalışma temposundan da ne kadar verim elde edildiği tartışma konusu.
İş hayatına atıldığınızda ise bazı şeylerden vazgeçmeniz, kendinize vakit ayırabilmek için alışkanlıklarınızdan taviz vermeniz gerekiyor. Sizin için listelediğimiz bu fedakarlıklar basit görünse de, inanın çocuğunu görememek kadar koyabilir bir insana. İşte işe başladığınızda veda etmek zorunda kalacağınız bazı alışkanlıklar;
Her akşam farklı mekanda arkadaşlarla takıldığınız günleri unutun. Sürekli birbirinize saat uyduramama problemleriniz olacak. Belki pazar günleri buluşabilirsiniz. Ama o zamanda evde dinlenmek ile arkadaşlarınızla çıkıp yorulmak gibi tercihlerin çelişkisine düşeceksiniz.
Günlerin çoğalmasını dileyeceğiniz kadar yoğun hobilerinizle uğraştığınız vakitlerin çoğuna veda edin. Zaten 8 – 9 saatlik işbaşından ve iş çıkışında çektiğiniz trafikten arta kalan tek şey uyku vaktiniz oluyor. Velev ki uykunuzdan vazgeçmeyi denerseniz belki birkaç saat hobilerinizle uğraşabilirsiniz.
Hobilerinize vakit ayıramıyordunuz. Peki ne yaptınız? Uykunuzdan ödünç aldınız. Böylece ne olacak? Her gün ortalama düzeyde uykusuzluk çekmeye başlayacaksınız. Uyku, uyku, uyku… Bizim tembel insanlarımızın baş sorunlarından biri değil mi zaten?
Aile yemekleri gibi geleneksel yemek törenlerini kaçırmaya alışmalısınız.
Her sabah özenle hazırladığınız kahvaltıların, omletlerin, sıcak ekmeklerin yerini sabah aceleyle ağza tıkıştırılan poğaçalar alacaktır.
Öğle vakti koltukta biraz kestirdikten sonra kendinize geldiğinizi hissettiğiniz o anları, artık patron görmeden iki dakika gözlerinizi kapatarak doldurmaya çalışırsınız.
Alıştığınız o spor ayakkabı rahatlığının yerini alan topuklu ayakkabılar sayesinde ızdırap üzerine ızdırap çekersiniz.
Her gün yediğiniz hazır yemeklerden dolayı eski zayıflığınıza da veda edebilirsiniz.
Sevgilinizle sabahlara kadar telefonda flörtleştiğiniz anları artık bıraksanız iyi olur. Nitekim işyerinde ölü gibi görünmek istemezsiniz.
Özellikle plaza hayatı yaşayanlar için en büyük taviz, büyük pencerelerin ardında güneş ışığından mahrum kalmak olsa gerek. Öyle ki sabah güneş doğmadan girip, güneş battıktan sonra çıktığınız için kendinizi zombi gibi hissettiğiniz anlar bile olacaktır.

2 Mayıs 2018 Çarşamba

Yasalar, İnternette kişisel verileri koruyabilecek mi?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Avrupa Birliği, internette kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliğine yönelik geniş kapsamlı hukuki düzenlemeleri önümüzdeki ay yürürlüğe sokuyor.


Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) halk arasındaki yaygın inanışa göre, Silikon Vadisi’ndeki teknoloji devlerinin internet ortamında özel hayatın gizliliğine riayet etmeleri ancak hukuki bir düzenlemeyle mümkün görünüyor. Buna karşılık, anılan düzenlemeler, internet dünyasına öncülük eden Facebook ve Google’ın hakimiyetini güçlendirmelerine hizmet etmekten öteye geçemiyor.
Bu bağlamda, önümüzdeki ay Avrupa Birliği’nde (AB) yürürlüğe girecek olan kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliğine yönelik geniş kapsamlı hukuki düzenlemeler göze çarpıyor. Kişisel verilerin işlenmesi halinde, teknoloji şirketlerine, ilgili kişilerin rızalarını alma zorunluluğu getiren kurallar, esasen Facebook ve Google’ın elini güçlendirebilir. Zira söz konusu kişisel veriler olduğunda, tedbirli tüketiciler henüz tanınırlığı olmayan yeni girişimlere nazaran bilinen isimlere daha çok güvenmeye eğilim gösteriyor. Ayrıca anılan düzenlemeler, yeterli kaynaklara sahip olmayan yeni girişimleri, büyük şirketlerle rekabet etmekten caydırıyor.
İnternette özel hayatın gizliliğine ilişkin geçmiş yıllardaki hukuki girişimler de büyük teknoloji şirketlerinin gücünü azaltmakta başarılı olamadı ve netice olarak onlara zarar vermek bir yana, nemalanmalarına sebep oldu.


Özel hayatın gizliliğine ilişkin kuralların rekabetin işleyişi üzerindeki etkilerine bakıldığında, hukuki düzenlemelerin daha çok görevlilere yardımcı olduğu görülüyor. Bu bağlamda, özel hayatın gizliliğine ilişkin kuralların rekabetçilik karşıtı etkilerinin olduğu gözlemleniyor. Zira kişisel verilerin işlenmesine ilişkin kullanıcılardan alınması gereken rıza, köklü şirketlere kıyasen genç girişimcilere daha pahalıya mal oluyor.
Yine de Facebook ve Google’ın bu kurallar silsilesine binaen gücüne güç katması uzak bir ihtimal gibi görünüyor. Nitekim Silikon Vadisi şirketleri aylardır kişisel verileri toplama ve işleme yöntemlerine ilişkin inceleniyor. Geçtiğimiz günlerde Cambridge Analytica adlı siyasi araştırma şirketinin yaklaşık 87 milyon Facebook kullanıcısının rızaları olmaksızın topladığı kişisel verilerin, ABD Başkanı Donald Trump’ın seçim kampanyasında kullanıldığı ortaya çıktı. Cambridge Analytica skandalı olarak gündeme damgasını vuran olay, Facebook’u ciddi ölçüde sarstı. Şirketin kurucusu Mark Zuckerberg’i ABD Kongresi önünde ifade vermeye kadar götüren skandal neticesinde, Zuckerberg milyonlarca kullanıcısının kişisel verilerini layığıyla koruyamadığı için özür diledi.
Google da YouTube üzerinden sunmakta olduğu video barındırma hizmetine ilişkin benzer sorunlarla mücadele ediyor. Arama motoru devinin -daha fazla olmasa da- en az Facebook kadar dayanıklı bir veri toplama mekanizması olduğuna inanılıyor. Buna karşılık Google, özellikle veri koruma otoritelerinin bu inancını savuşturmaya çalışıyor.
Bu gelişmeler üzerine Arjantin ve Brezilya gibi ülkeler de hedefli reklamlar için, Facebook gibi ortamların kullanıcı veri tabanlarını kullanan şirketleri dikkate alarak, Avrupa tarzında özel hayatın gizliliğine ilişkin kuralları araştırıyor. Benzer şekilde ABD’deki kanun koyucular da Zuckerberg’in ifadesi üzerine, Silikon Vadisi’ne yönelik hukuki düzenleme yapma konusuna daha ılımlı yaklaşıyor.
Buna karşılık, özel hayatın gizliliğiyle ilgili geçmişteki hukuki düzenlemeler, teknoloji şirketlerinin gücünü azaltmaya yönelik kayda değer ilerleme sağlayamadı. Gerçekten de Facebook, Google ve diğer şirketlerin gücünü test etme girişimleri akabinde Avrupa’da meydana gelen gelişmeler bu tespiti doğruluyor.
AB’nin en yüksek mahkemesi olan Avrupa Birliği Adalet Divanı, insanların internet ortamında “unutulma hakkı”na sahip olduğuna karar verdi. Buna göre, kişilerin Google ve diğer arama motorlarına, arama sonuçlarından ilgili bağlantıların kısmen kaldırılması talebinde bulunmaları mümkün hale geldi. Anılan kararın verildiği günden bu yana Google, Avrupa’da hangi bilginin internet ortamında tutulacağına karar veren mercii pozisyonunu korumaya devam ediyor. Zira her bir talebi değerlendirme ve karara bağlama görevini, “unutulma hakkı”nın yükümlüsü olarak Google yerine getiriyor.


Bir başka gelişme, 2011 yılında Avrupa Birliği’nde “çerez” kullanımına ilişkin yürürlüğe giren direktif özelinde yaşandı. Buna göre web sitelerine, ziyaretçilerini çerez aracılığıyla izlemeleri ve böylelikle elde ettikleri tarama geçmişi bilgilerini kullanarak veri toplamaları halinde uyarıda bulunma yükümlülüğü getirildi. Ancak anılan düzenleme, şirketlerin işleyişini değiştirmek yerine, bilgi akışını kesintiye uğratarak kullanıcılar için web sitesi deneyimini rahatsız edici hale getirdi. Dolayısıyla kullanıcılar, genellikle izlemeye ilişkin açıklamaları okumaksızın, bir an önce uyarı pencerelerinden kurtulmak için web sitelerinin çerezleri aracılığıyla izlenilmeye onay veriyorlar.
Kişisel verilerin korunması ve özel hayatın gizliliğine ilişkin devam eden karmaşa, Facebook ve Google’ın ne işlerini ne de kullanımını azaltıyor. Nitekim Zuckerberg’in açıklamalarına göre, Cambridge Analytica skandalının Facebook’un işlerinde önemli bir etkisi olmadı. Hatta geçtiğimiz hafta açıklanan bilançoya göre, Facebook’un yılın ilk çeyreğinde satış gelirlerinin yüzde 50, net karında ise yüzde 63 artış gösterdiği görülüyor. Yine Google, büyümeye devam eden reklam işlerine binaen ilk çeyrekte yüzde 26 gelir artışı açıkladı.
AB’de 25 Mayıs 2018 tarihinde yürürlüğe girecek olan Genel Veri Koruma Tüzüğü teknoloji şirketleri bakımından önem arz ediyor. Zira tüzük, şirketlerin kişisel verileri toplaması, saklaması ve işlemesine ilişkin birtakım kısıtlamalar getiriyor. Buna göre, şirketlerin kişisel verilerin hangi amaçla işleneceğini açık ve anlaşılır bir dille açıklama ve bu verilere kimlerin, hangi amaçlarla erişebileceğini ayrıntılı biçimde anlatma yükümlülükleri bulunuyor. Dolayısıyla artık şirketler, anlaşılması güç ve genellikle göz ardı edilen hizmet koşullarının arkasına saklanamıyor; kullanıcıların kişisel verilerinin işlenmesine ilişkin bilgilendirilmeyi yaparak rızalarını almaları gerekiyor.
Avukatlar ve danışmanlık şirketlerine göre ise Tüzük esasen büyük teknoloji şirketlerini dizginlemeyi amaçlamıyor. Benzer şekilde, bazı özel hayatın gizliliği destekçileri, Tüzük’ün halihazırda güçlü teknoloji şirketlerine avantaj sağlayacağı iddiası karşısında dehşete kapılıyor. Teknoloji devleri de anılan basmakalıp iddiayı gelecekteki hukuki düzenlemelere engel olmak için ileri sürüyor.
AB’deki hukuki düzenlemeler, veri aktarımını sınırlandırarak belirli kitlelerin ilgi alanlarını hedefleyen reklamları engelliyor olabilir. Ancak reklam verenlerin daha geniş kitlelere erişim sağlayan internet ortamındaki hizmetlere eğilimi göz önüne alındığında, Facebook ve Google’ın hâlâ avantajlı konumda olduğu görülüyor. Nitekim Facebook’un 2,2 milyar, Google’a ait olan YouTube’un ise 1,5 milyar aylık kullanıcısı bulunuyor.
Tüzük’ün hazırlık çalışmalarında yer alan Avrupa Veri Koruma Denetçisi Giovanni Buttarelli’ye göre, hukuki düzenlemelerin etkisini, yasayı yürürlüğe koyanlarla, iyi şekilde finanse ve organize edilmiş lobiciler ve avukatlarla mücadele edenler belirleyecek. Avrupa merkezleri İrlanda’da olan Facebook ve Google, İrlanda Veri Koruma Otoritesi tarafından denetime tabi tutuluyor. Buttarelli tüm Avrupa ülkelerinde yaklaşık 2 bin 500 kişinin denetime ilişkin çalıştığını söylüyor. Ancak Avrupa Komisyonu ve Parlamentosu’nun da bulunduğu Brüksel ve Strasburg’daki lobicilerle karşılaştırıldığında, bu rakamın kayda değer olmadığını belirtiyor. Teknoloji devlerinin avantajlı konumunu kabul eden Buttarelli, buna karşılık Tüzük’ün özellikle daha çok veri işleyen şirketleri mercek altına alacağını ekliyor. Bu bağlamda, teknoloji devi olmanın hem avantaj hem de dezavantaj olduğuna değinen Buttarelli, küçük ve orta ölçekli şirketlerin farklı düzenlemelere tabi tutulacağını dile getiriyor.
Kullanıcıların rızasının alınması söz konusu olduğunda, Avrupa’nın Facebook ve Google’ı daha sıkı kurallara tabi tuttuğunu söylemek yanlış olmaz. Anılan teknoloji devlerinin ürün ve hizmet sunumlarını WhatsApp, Instagram gibi diğer uygulamalarla veri paylaşımı koşuluna bağlaması artık mümkün değil, çünkü rızanın bilgilendirilmeye dayalı olmasının yanı sıra, özgür iradeyle de açıklanması gerekiyor. Ancak söz konusu kural, küçük ölçekli şirketler bakımından uygulama alanı bulamıyor. Yine de büyük ölçekli şirketlerin Tüzük’e uyum çalışmaları sürecinde yer aldığını belirtmek gerekir.
Geçtiğimiz haftalarda Facebook, -sadece Avrupa’daki değil- tüm dünyadaki kullanıcılarına yönelik, hedefli reklam kullanımı ve yüz tanıma özelliğine onay vermeleri için bir rıza formu yayınladı. Ayrıca reklam veren şirketlerin Acxiom, Experian gibi veri simsarlarından satın aldıkları verilerle hedefli reklamlar oluşturmasını engelleyeceğini dile getirdi.


Yıllardır yeni düzenlemelere uyum çalışmaları yürüten Google, hedefli reklam gösteriminde kullanmak üzere kullanıcılarının Gmail iletilerini taramaya son verdi. Yakın zamanda yayıncılar için piyasaya sürdüğü yeni pazarlama ürünü ise, kişisel veriler yerine kullanıcıların ziyaret ettiği herhangi bir web sitesindeki haberler veya içeriğe dayanan reklamlar gösteriyor.
Öte yandan Facebook’un yeni rıza formları, kullanıcıların geniş ölçekte bilgi paylaşımını teşvik etmeye devam edeceği gerekçesiyle kamuoyunda kabul görmedi. Ayrıca Google, Avrupa’da güncellediği bir veri kullanım ilkesinin açık uçlu bir dille kaleme alınmış olmasından ötürü eleştirilerin hedefi oldu. Zira anılan ilke, rızanın genel nitelikli olmayıp belirli bir duruma özgülenmiş olması ve ilgili kişinin isteminin açık ve kesin bir göstergesi olması yönündeki şartlarını bir arada bulundurmuyordu.
Tüzük’e umut bağlayanların sayısı giderek artıyor; ancak vaatlerini yerine getirip getirmeyeceği, Tüzük’ün uygulanma biçimiyle şekillenecek.