27 Nisan 2018 Cuma

Markalar İçin Sosyal Medya Yönetimi

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


Tamer Ashraf
Pazar payı büyük markalar veya pazara nüfus etmeye çalışan yeni markalar sosyal medyanın gücünü arkalarına almak istiyorlar. Buraya kadar doğru. Peki, bütün markalar bu gücü doğru kullanabiliyor mu? Evet, markalar için sosyal medya büyük bir güç ve bu gücün doğru kullanıldığından emin olmak gerekir. Pirelli’nin reklam filminde kullandığı slogan ile konunun önemini hatırlatmak istiyorum.

Bu yazıyı kaleme alma sebebim, içerik yönetimi konusunda freelance destek verdiğim markalardan birinin oldukça sağlam adımlarla ilerlemesine rağmen sosyal medyada aynı başarıyı gösteremiyor olmasıdır. Destek verdiğim bu markanın davranışlarından yola çıkarak aynı hataya düşen başka markalar da keşfettim. Gördüm ki bu ölümcül bir hata! İyi bir iş yapmak isterken, marka itibarına zarar vermek veya maddi kaynaklarımızı işe yaramaz bir çalışmayla israf etmek doğru olmasa gerek. Şimdi bu hatalar üzerinden giderek, asıl olması gerekeni belirtelim.

Peki, sosyal medyayı yanlış kullanan markaların hataları nelerdi?

1- Herhangi bir içerik planlaması yapmamak

Arkadaşlar, planlamanın önemini bu yazı altında tartışmamız gereksiz olur diye düşünüyorum. Elbette, planlama olmadan başarı yalnızca tesadüf olur. Şansa inananlardan değilseniz, sosyal medya içerik planlaması yapmadan iyi bir iş çıkarabileceğinize de inanmamalısınız.
İyi bir içerik planlaması için gerekli tüm öğeleri bir araya getirmeye çalışın. Ben söyleyeyim mi? Çok basit:
Bir adet excel tablosu,
Bir adet içerik yazarı (markanızın yazılı iletişim ve içerik yayın kanallarını yöneten, haliyle pazarlama becerisi olan bir yazardan söz ediyorum),
Bir adet görsel tasarımcı (Görsellerin sosyal medya etkileşimi için ne kadar önemli olduğunu biliyor olmalısınız).
İçerik yöneticiniz haftalık veya aylık sosyal medya içerik planlamasını excel üzerinde yapar. Excel tablosunda hangi gün, hangi kompozisyonun paylaşılacağını açıklar. Çeşitli kurgular yapar ve bu kurgularda kullanılacak metinleri belirtir. Görsel tasarımcınız ise bu tabloya bakar ve istenilen görsellerin hazırlanmasını sağlar. Ardından içerik yöneticiniz veya sosyal medya hesaplarınızla ilgilenen kişi bu kompozisyonların, tablodaki tarihlere uygun şekilde paylaşılmasını sağlar.
Sosyal medya içerik planlamasında periyodik tekrar eden içerik türleri (kategoriler) oluşturmak etkilidir. Örneğin haftada 7 paylaşım yapılıyorsa bu paylaşımların ne türden paylaşımlar olacağı da planlamanın bir parçasıdır.
Örnek:
Haftada en az bir kez blog yazılarımıza çağıran paylaşım,
Haftada x kez hedef kitlemizin ilgilenebileceği sosyal sorumluluk mesajı,
Haftada y kez ilginç bilgiler,
Haftada z kez abc konulu paylaşım…
Bu kategoriler tamamen örnek olması içindir. İlla bu tür paylaşımlar yapın demiyorum ancak ne tür paylaşımların yapılacağı hakkında sınırları belirlenmiş kurallar oluşturun demek istiyorum. Bu sınırlar, vakti zamanı geldiğinde parlak bir fikir ile yeniden esnetilebilir.

2- #Hashtag bombardımanına tutmak

Blog yazılarında hedeflediği anahtar kelimeyi tekrar etmekten yazının anlam ve bütünlüğünü bozan yüzlerce yazar gördüm. Tam buna gözüm alışmıştı ki o da nesi? Benzer bir çılgınlık sosyal medyada türedi. Yaptığı paylaşımın herkes tarafından görülmesini isteyen markalar sosyal medya için anahtar kelime görevi gören hashtagleri tüm bonkörlüğüyle kullanmaya başladı. Ortaya ise “ben bir reklamım” diye bağıran sosyal medya paylaşımları çıktı.
Bunu yapmayın. Bir paylaşımda 10 tane hashtag kullanmak tüm kompozisyonu tek hata ile hiç etmek demektir. Benim önerim, mesajın sonuna gelecek şekilde maksimum 3 adet hashtag kullanılmasıdır. Daha iyi bir öneri isterseniz, 1 adet hashtag bile bazen fazladır demek istiyorum.
Örnek: Yastık satan bir markanız varsa, sosyal medyada şu güzel mesajın ardına o hashtagleri dizmeyin.
“Rüyalarınızı seçemeyiz ama kesintisiz rüyalar görmenizi sağlayabiliriz. #rüya #uyku #uyumak #gece #yastık #rahat #kesintisiz #yumuşak #keyifli #bambaşka…”

3- Sosyal medyada görsel ile mesajı birleştirememek



Markalar için sosyal medya paylaşım görsellerinin usta ellerde hazırlanması gerektiğini söylemiştim. Söylemediğim önemli bir ayrıntı daha var. Onu da şimdi söylüyorum:
Vermek istediğiniz mesajın özünü –en kısa cümlelerle– görselin üzerine yerleştirin. Yani görselleri birer haber manşeti gibi kullanın. Paylaşımın alt bağlantı kısmında ya da üst bilgi kısmında olması gereken başlığı görsel üzerine yazın.
Örnek: Bilgisayar satıcısıysanız, paylaşım için hazırladığınız bilgisayar görseline tam ortadan renkli bir şerit çekin. Şeridin üzerine ise “neden bu kadar sessiz çalıştığını biliyor musunuz?” gibi bir mesaj atın. Bu tamamen temsili bir örnektir. Resmi tam ortadan bölmek zorunda değilsiniz. Dikkat etmeniz gerekenler şunlar:
Görsel üzerindeki yazılı mesaj rahatlıkla okunabiliyor olmalı. Arkaplan renginden veya yanlış boyutlandırmadan kaynaklanan okunma zorlukları olmamalı.
Görsel üzerindeki metnin 7 kelimeyi geçmemesi, okunma ve tıklanma oranını artırır. Derdinizi ne kadar az kelime ile anlatırsanız o kadar fazla tıklanma alacaktır. Bu da deneyimle sabit bir önerimdir.

4- İlgi çekmek için marka imajını zedelemek

Buraya kadar bahsettiğim konulara önem vermezseniz zaten marka imajınız olumsuz etkilenecektir. Bu durumda sosyal medya kadar büyük bir gücü, sizi yıpratan güce dönüştürmüş olabilirsiniz. Önceki 3 maddenin doğru uygulanması konusunda anlaştığımızı düşünerek 4. ve çok önemli diğer maddeyi açıklıyorum:
Markalar için sosyal medya paylaşımının başarısını ifade eden tek kriter çok tıklanması (etkileşim) değildir. Evet, bu öncelikli beklentilerimizden biridir ancak tek başına değerlendirilmemesi gerekir. Sırf birileri tıklasın diye insanların sosyal medyada en çok görmek istediği komik paylaşımları kullanmak isteyebilirsiniz. O halde tehlikeli sulardasınız demektir. Mizah kesinlikle işe yarar fakat ince bir mizahçınız yoksa markanızın ciddiyetini bozabilirsiniz. Bence her işi uzmanına bırakmakta fayda var.
İnsanlara, koltuktan düşürücü kahkahalar attırmak, ticari amacı olan bir işletmenin değil; komedi sayfalarının işi olsa gerek. Eğer mizah konusunda çok emin değilseniz, tebessüm ettirecek paylaşımlar kurgulamaktan daha fazlasını düşünmeyin. Zorlamayın. Kaş yaparken marka itibarınızı zedelemeyin.

5- Sadece tanıtım odaklı olmak



Markalar için sosyal medya, düşük maliyetli ve yüksek dönüşümlü reklam kanallarından biridir. Maliyetlerin düşük olması orayı sonuna kadar sömürmemiz gerektiğini göstermez. Sayfanızı takip eden insanları bıktıracak türden reklam içerikli paylaşımlar yapmayın. Elbette, markamız için sosyal medyayı yine bir pazarlama kanalı olarak kullandığımızı biliyorum. Tam da bu yüzden uyarıyorum:
Markanızın hitap ettiği kitle bellidir. Örneğin, kadınlara yönelik bir ürün satıyorsanız, kadınların sevebileceği çeşitli paylaşımlar yapın. Birinci maddede bu konudan bahsetmiştim. Kadın haklarını savunan sosyal medya paylaşımı yapmak ürün satışlarınızı anlık olarak etkilemeyebilir ancak markanız ile tüketiciler arasında duygusal bir bağ oluşmasını destekler. Hele de görselin bir köşesine, rahatsız etmeyecek boyutta marka logosu koyarsanız alın size marka bilinirliği (göz aşinalığı) çalışması

26 Nisan 2018 Perşembe

Takım çalışması mı bireysel çalışma mı?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Takım çalışması 

Yüksek performanslı ekipler ve takım çalışması bugünün rekabetçi iş dünyasında giderek yükselen eğilimler. Firmalar sorunlarının çözümünü takım çalışmasında arıyorlar, çalışanlar ise bir takımın parçası olmak istiyorlar.


Takım çalışması çoğu zaman daha kolay ve daha verimli bir yol olduğu için seçilse de, iyi bir takım oluşturmak sanıldığı kadar kolay değil. Takım çalışmasından istediğiniz verimi almak istiyorsanız, bu takımı oluştururken dikkatli olmanız gereken noktalar vardır. Bunlardan en önemlisi takım çalışması içerisinde insanlara vereceğiniz rol dağılımı ve lider seçimidir.

Peki iyi bir takım nasıl oluşur ve nasıl çalışır?

Sorgulama: Bilgi toplama, fikir yaratma ve test etme, olanakları araştırma ve sunma, yeni yaklaşımların uygulanabilirliğinin tesbiti, işlerin yürümesi için organizasyon yapma ve uygulama, üretim ve çıkarımların yapılması, sistemlerin nasıl çalıştığının kontrol edilmesi, işlemlerin ve standartların korunması ve sürdürülmesi, başkalarının çalışmaları ile bütünleştirilmesi ve iş birliği yapılmasını kapsar.

Çok sesliliğe değer verme: En iyi sonuçların çıkması için çok farklı düşüncelerin bir araya gelmesi gerekir, diğer yandan da çok sesliliğin kakafoni’ye dönüşmemesi önemlidir.
İletişim kurma: Takımı birbirine bağlayan iletişimdir. Takım içindeki iletişim dinamiktir. Farklı insanlarla farklı yollarla iletişim kurabilmek, herkesi dinlemeyi bilmek, problem ve çözüm-odaklı fikir paylaşımlarını yürütebilmek gerekir.

Eğitimin gözden geçirilmesi: Geribildirim almak her tür öğrenmede olduğu gibi burada da çok önemlidir. Takım oluşumunun ve çalışmasının her aşamasının değerlendirilmesi ve gözden geçirilmesi özellikle ilerideki çalışmalar için çok faydalı olacaktır.
İyi bir takım oluşturmanın ve takım eğitiminin püf noktaları bunlardır. ;

Diğer yandan bir takımı ‘kötü bir takım’ yapan sebepler, Mark Fischetti’nin deyimiyle hastalıklardan bazıları ise;
Kolektif Amnesi (Toplu hafıza kaybı): Hafıza kaybı, projenin bir takım çalışmasına ihtiyacı olup olmadığını sorgulamadan yöneticinin bir takım oluşturması sonucu ortaya çıkar. Takım elemanları neden orada olduklarını ve ne yapmaları gerektiğini merak edip dururlar?
Grup miyopu: Takım üyelerinin kafasını karıştıran, gruba bağlılıklarına zarar veren ve ilham vermesi gereken bir amacın görülememesi veya eksikliği. Takım üyeleri kendilerine sürekli acaba biz ne yapmaya çalışıyoruz sorusunu sorarlar.
Liderlik fobisi: Liderlik rolünün abartılması ve genellikle mantık dışı bir şekilde liderden korkulması. Semptomları: Kararlar verilemez. Sorunlar üst üste biner. Lider takımın çalışmalarına engel olur.

Kronik geçimsizlik: Takımın ufak meseleler üzerinde anlaşamaması ve sürekli olarak tartışması. Tartışmalar toplantıların ne zaman yapılacağı gibi önemsiz konulardan çıkar, tedavi edilmezse tüm konularda bir iç sürtüşmeye yol açabilir.

Hayati desteğin kaybı: Para, mekan, malzeme ve bilgi’den- takımın hayatı ve sağlığını koruması için gerekli olan herşeyden yoksun kalma. Liderin ve/veya firmanın ilgisizliği ve gerekli koşulların sağlanamaması yüzünden takım hayati tehlike içindedir.
Takım çalışması giderek daha çok talep edilen bir eğilim olmakla beraber, dikkat edilmesi gereken noktalar gözden kaçırıldığında avantajlarından çok dezavantajlarının olabileceği gözden kaçırılmamalıdır.


Takım çalışması mı bireysel çalışma mı?

İş hayatında büyük bir ekip ile beraber yol alıp sonuca ulaşmayı ya da kabuğunuza çekilip size düşen görevlerin üstesinden gelmeyi tercih edebilirsiniz. Peki, hepsini bir arada yürütmek mümkün değil mi? Uzmanlar, tek bir çalışma tarzına odaklanmaktansa birkaç farklı şekilde çalışmanın yaratıcılığı artıracağı kanaatinde.
Şirketlerin verimliliği artırıp başarıyı yakalamasında ve hedefe ulaşmasında ekiplerin takım ruhunu yakalayarak beraber iş yapması, fikir alışverişinde bulunması önemli bir nokta. Bunun yanı sıra takım ruhundan sıyrılıp yapılan bireysel çalışmanın probleme odaklanarak doğru çözüme ulaştıracağını düşünenler de yok değil. İnsan Kaynakları uzmanları da kişinin takım çalışmasına mı bireysel çalışmaya mı daha yatkın olduğunu, yapılan görüşmelerde adaylara yönlendirdikleri mülakat soruları ile öğrenmeye çalışıyor. Bu süreçte adayın vereceği cevaplar, başarılı bir sonuç için önemli rol oynuyor.

Hem takımla hem bireysel çalışmak mümkün mü?

Mülakat sırasında işe alım uzmanı, size takımdan bağımsız bir şekilde bireysel olarak mı yoksa takımın bir parçası olarak mı çalışmayı tercih edeceğinizi soruyorsa, bu soruya dikkatli bir şekilde cevap vermek sizi bir sonraki adıma taşıyabilir. Bu aşamada asıl düşünmeniz gereken, her işte bir parça takım çalışmasının bir parça da bireysel çalışmanın olması gerektiğidir. Bu çalışma tarzlarından herhangi biri size daha yakın geliyor olsa bile İK’cılara bunu bu şekilde söylemek doğru olmayabilir. Bireysel çalışmayı takım çalışmasına tercih ediyor olmanız ya da takım çalışmasını bireysel çalışmaya tercih ederek cevap vermek sizin aleyhinize olur. Bu tarz işe alım sorularına verilen standart cevaplardan biri “Her iki çalışma şekli de bana uygun. İyi bir takım arkadaşı olmamın yanı sıra yalnız da rahatlıkla çalışabilirim” gibidir. Günümüz İK dünyasında artık bu cevabın da sıradanlaştığını söylemek mümkün.

Görüşmeye gittiğiniz şirketi tanıyın

Gittiğiniz iş görüşmelerinde size bireysel çalışma mı takım çalışması mı diye seçenekli bir soru soruluyorsa, bu soruya stratejik bir cevap vermenizin en iyi yolu gittiğiniz şirketin çalışma koşullarından haberdar olmaktır. Mülakat öncesinde şirket hakkında yapacağınız ufak bir araştırma sizi bu konu hakkında fikir sahibi yapacaktır. Eğer iş başvurusu yaptığınız şirketin o pozisyondaki çalışma şekli bireysel çalışmaya daha yakın ise, “Yalnız çalışmayı tercih ederim fakat takım ile birlikte çalışmak da fikir alışverişine yol açar, bu da hem benim hem de diğer çalışma arkadaşlarımın yaratıcılığını üst seviyeye çıkarır. Bunun yanı sıra takım arkadaşlarımın tecrübelerini öğrenmek ve faydalanmak da isterim” gibi bir cevap verebilirsiniz.
Başvuru yaptığınız pozisyon gereği zamanınızın çoğunu bir takımla harcayacak iseniz, grup olarak çalışmanın dinamikliğini sevdiğinizi fakat projenin bazı kısımlarının sorumluluğunu seve seve üstlenebileceğinizi söyleyebilirsiniz. Burada önemle dikkat etmeniz gereken iki çalışma türü hakkında da olumsuz yaklaşmamanız olacaktır.

İşe alındığınızı anlamanın 5 yolu

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Hayalini kurduğunuz iş için mülakata davet edildiniz ve her şey istediğiniz gibi geçti. Peki, işe alınacak mısınız? İşte iş görüşmesi güzel geçen adayların işi kapıp kapmadığını anlayabileceği 5 küçük işaret.

İş görüşmesi ne kadar güzel geçerse geçsin, hiçbir aday sonuçtan tam olarak emin olamaz. İnsanın aklında her zaman bir “Acaba işi kaptım mı?” sorusu yer alır. Aslında güzel geçen bir iş görüşmesinden sonra işe alınıp alınmadığınızı gösteren bir takım işaretler var ve bu işaretler çoğunlukla doğru iz olduğunu gösterir.
İşte iş görüşmesi güzel geçen adayları olumlu sonuca götürecek birkaç işaret:

Yeniden mülakata davet ediliyorsanız

Görüşmeye gittiğiniz şirket tarafından yeni bir mülakat için davet edilmeniz doğru yolda olduğunuza işaret eder. Toplam iş görüşmesi sayısının ortalama, en az ikiden en fazla da beşten oluştuğu düşünüldüğünde mülakata gittiğiniz şirket tarafından yeniden iş görüşmesine davet edilmeniz öncelikle son elemelere kalan birkaç adayın arasında olduğunuzu gösterir.

Şirket hakkında detaylı bilgi veriliyorsa



Eğer görüşmeyi yaptığınız İnsan Kaynakları uzmanı şirketle ilgili detaylı bilgi veriyor, şirketi övüyor ve o şirkette çalışmanın çalışanlara kattığı avantajlardan uzun uzun bahsediyorsa bu durum İK uzmanı tarafından olumlu bulunduğunuza işaret eder.

Görüşme gereğinden çok uzuyorsa

Herkes bilir ki İnsan Kaynakları uzmanları pozisyona uymayan adaylara gereğinden fazla zaman ayırmaz.  Eğer iş görüşmesi normalden daha uzun sürüyor ve İK uzmanı sizi tanımak için özel hayatınıza, ailenize dair ayrıntılı sorular soruyorsa bu durum hakkınızda olumlu düşünüldüğünü gösterir.

Müstakbel çalışma arkadaşlarınızla tanıştırılıyorsanız

Bazı şirketlerde işe alınmasına olumlu bakılan adayların, şirketin diğer çalışanlarıyla, bilhassa birlikte çalışılacak olan ekiple tanıştırıldığı ve böylelikle küçük bir nabız yoklamasının yapıldığı bilinir. Böylesi bir durum büyük bir işarettir ve kesinlikle doğru yoldasınız demektir.

Referans kontrolü yapılıyorsa

Referans kontrolü, artık mülakat sürecinin sonunda olduğunuzu ve işe girmek için aşmanız gereken son bir bariyer olduğunu gösteren süreçtir. Referans kontrolü, işe alındığınız anlamına gelmez ancak işe alınması muhtemel en güçlü adaylardan biri olduğunuzu gösterir.

Katar Türkiye'den 7500 TL'ye eleman alacak

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Katar-Türkiye arasındaki sıcak ilişkiler Katar Havayolları’nın daha fazla Türk uçuş ekibi bulundurmasına yol açtı. Astronomik maaşlar vererek Türk ve yabancı pilot transferleri yapan Doha merkezli Katar Havayolları, İstanbul'da 29 Nisan'da yaklaşık 7 bin 500 lira’dan maaş başlangıcı ile kabin görevlisi olmak isteyen Türk arayacak. İşte Katar Havayolları iş başvuru şartları.



Başvurusu kabul edilenlerin ilerleyen dönemde şirkette geniş gövdeli uçaklarda sorumlu olduğunda maaşı 15 bin lira’yı da geçecek. Kabul edilen Türklere Doha’da ortak kullanımlı eşyalı daire de tahsis edecek.
Katar Havayolları büyüyen filosuna paralel olarak artan uçuş ekibi ihtiyacını karşılamak adına dünya genelinde pilot ve kabin görevlisi arıyor. Türkiye'de çalışan Türk ve yabancı pilotlar arasında astronomik maaşlar vererek transferler yapan Katar Havayolları şimdi de İstanbul'da kabin personeli alımı ile ilgili etkinliğe geliyor.

DOHA'DA EŞYALI DAİRE DE TAHSİS EDECEKLER

Katar başvurusu kabul edilenlere Doha’da ortak kullanımlı eşyalı daire de tahsis edecek. Türkiye'de havayolu şirketlerinde uçan kabin görevlilerinden de başvuralara ilgi göstermesi bekleniyor.
Verilen ilanda “Katar Devleti'nin Ulusal Havayolu olarak Katar'ın en sıcak ve cömert misafirperverliğini en iyi şekilde yansıtmayı hedefliyoruz” ifadeleri de yer aldı.
Başvurmak isteyenlerin beraberinde CV’si, pasaport fotokopisi ve eğitim sertifikalarını da getirmesi istendi

7 BİN 500 LİRA’DAN MAAŞLAR BAŞLAYACAK

29 Nisan'da İstanbul'daki Crowne Plaza'da saat 09:00 ile 17:00 arasında yapılacak Kabin Ekibi İşe Alım etkinliğinde başvuruda bulunacak olanların minimum 21 yaşında, en az lise mezunu ve akıcı İngilizce yazıp konuşma şartı aranıyor.
Habertürk'ün haberine göre, kabul edilenler 6 aylık deneme süresi sonunda Katar Havayolları'nda vergisiz (1500 euro) 7 bin 500 TL’den başlayan maaşlarla çalışma şansı yakalayacak.
Uçuş saati artıkça personelin maaşı da yükselecek. Başvurusu kabul edilenler Doha’da yaşayacak.Geniş gövdeli uçaklarda sorumlu olduğunda maaşı 15 bin lira’yı da geçecek. Katar Havayolları başvurularda uçuş tazminatı, konaklama, harcırahlar ve görev için ulaşımında olduğu bir dizi paket sunacak.

6 AY DENEME SÖZLEŞMESİ

Başvurusu kabul edilenler ilk eğitim kursunu tamamladıktan sonra, üç yıllık bir süre için altı aylık bir deneme süresi ile sabit süreli bir sözleşme yapılacak. Bu üç yıldan sonra, sözleşme uzun sürebilecek. Normal olarak 80-100 saat arasında uçuş yapılacak.
İlk 6 ayın temel maaşı ortalama 733 euro olacak. Deneme süresini tamamladıktan ilk altı aydan sonra temel maaş ekonomi sınıfında görev yapacaklar 1500 euro maaş alacak.Bu ücrette uçuşlar ve zamlarla daha da artacak. Daha sonra alacağı göreve göre 2000,2200 ve 2700 euro’ya kadar maaşı çıkacak

17 Nisan 2018 Salı

Kariyerini değiştirirken dikkat etmen gereken 4 durum

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Yaptığı işi sevmeyen pek çok çalışan ya az bir sermaye ile kendi işini kurmanın ya da yıllardır çalıştığı alanı değiştirerek farklı bir alanda ilerlemenin hayalini kuruyor. Eğer sen de kariyerini değiştirmek istiyorsan herhangi bir adım atmadan önce dikkat etmen gereken 4 nokta bulunuyor.

Kariyer değişikliği yapmak elbette kolay alınabilecek bir karar değil. Kimisi bunu hedeflerken yapmak istediği işin ne olduğunu bilerek, anlayarak ve planlayarak yola koyuluyor kimisi de kendini akışa bırakıyor. Her ne şekilde olursa olsun kariyer değişikliği yaparken dikkat edilmesi gereken birtakım kritik detaylar bulunuyor.

Kariyer değiştirme nedenin ne?

Kariyerini değiştirmeden önce seni mutsuz eden şeyin aslında ne olduğundan tam olarak emin olman gerekiyor. Kötü bir dönemden geçiyor olabilirsin… Asıl problemin yaptığın iş değil de yöneticin,  çalıştığın şirket ya da maaşın olabilir… Kariyer değişikliğini neden istediğini anlaman, acele ve yanlış bir karar vermeni engeller ve böylelikle sorunun kaynağını öğrenerek daha sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Bir şeyden kaçmakla, bir yere doğru koşmak arasındaki farkı unutmamakta fayda var…

Asıl odağın “maaş” mı?

Kariyer değişikliği yapmak istemenin nedenleri arasında “maaş” ne kadar yer kaplıyor? Örneğin, ilgi alanlarınla, değerlerinle ve en güçlü yönlerinle uyuşmayan yüksek ücretli bir iş seni ne kadar mutlu eder ya da sana uyan, yapmayı çok sevdiğin, ancak kazancı seni tatmin etmeyen bir işe ne kadar devam edebilirsin? Yeni bir kariyer seçerken, bu kararı sadece kazanç potansiyeline dayandırmaman, süreci enine boyuna ele alman ve tüm ihtimalleri değerlendirmen daha yerinde adımlar atmana yardımcı olabilir.



Yeterince fikir alışverişinde bulundun mu?

İlgilendiğin alanla ilgili yaptığın araştırmalar yola koyulmak için ihtiyacın olan materyaller hakkında bilgi verebilir. Bu ön hazırlığın yanı sıra yapmak istediğin işte çalışan kişilerle iletişime geçmen, onların tecrübelerini dinlenmen ihtiyacın olan detaylar konusunda sana daha net fikir verebilir. Bu nedenle, network’ündeki kişilerle iletişimini artırabilir ve hatta çemberi genişleterek takip ettiğin alanla ilgili olan profesyonellerden daha derin bilgiler edinebilirsin.

Ödevini yaptın mı?

Bir örnekle devam edelim. Hemen her çalışanın “Ege’ye yerleşip kafe açma”ya benzer hayalleri var ancak bu hayallerin pek azı gerçeğe dönüşüyor. Bu hayali kurup başarılı olanların en önemli özelliği ise hem müşterilere iyi hizmet sunabilmeleri hem de bir işletmenin nasıl yönetileceğine dair bir bilgilerinin, eğitimlerinin ya da deneyimlerinin olması. Bu nedenle, yola koyulurken “Geliştirmem gereken yönlerim neler?” sorusunu sorarak eksik yönlerini geliştirmeye yönelik adımlar atmalısın.


İş hayatına giriş: İyi bir takım oyuncusu musun?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Bugün, İK uzmanlarının adaylarda en çok aradığı özelliklerin başında “iyi bir takım üyesi olabilmenin” geldiğini biliyor muydun? 

2017’de yapılan Job Outlook Araştırması’na göre işe alım uzmanlarının %78’i adayların iyi birer takım üyesi olup olmadığına, başkalarıyla uyumlu ve verimli çalışabilme kapasitelerine bakıyor.

Üniversite sonrasında heyecanla içine daldığımız iş hayatı, hem ayaklarımızın üzerinde durduğumuz hem de kendimizi sürekli geliştirerek hayallerimize ulaşmaya çalıştığımız önemli bir alan. 

Bu alana sağlam bir şekilde girebilmek için ise pek çok güçlü özelliğe ihtiyacımız var. İşte bu özelliklerin başında “takım oyunculuğu” geliyor. 

İş hayatında başarının, birbirinden farklı özellikte ve yetenekte karakterlerin bir arada verimli ve etkili bir şekilde çalışabilmesiyle mümkün olduğunu düşünürsek, iyi bir takım oyuncusu olmak ilerlemek için şart. 

Aranan bir takım oyuncusu olmak sadece şirketlerin gelişimi için değil, kişinin kendi kariyer yolunda hızlanarak ilerlemesi, zorlu virajları sağlam bir şekilde alması açısından da son derece kritik.

Peki, işe alımda kolaylıkla diğer adayların önüne geçmemizi sağlayacak takım oyunculuğu neleri kapsıyor? İyi bir takım üyesinin nasıl özellikleri var?
Psychology Today uzmanları şöyle sıralamış:

Güvenilir ve dürüst


Gerek takım lideri gerekse takım arkadaşlarıyla kurduğu ilişki güvene dayalıdır. Bu güvenin temelinde dürüst olmak, duygu ve düşüncelerini ifade ederken açık olmak yatar. Bu şekilde hem sevilir hem de çevresindeki kişiler üzerinde güçlü bir saygı uyandırır.

Pozitif


Sorunlara her zaman yapıcı bir tutumla yaklaşır. Stres ve sinirle olayları daha da kompleks hale getirmektense enerjisini çözüme yöneltir. Pozitif olmasının meyvelerini sık sık toplar, hem bireysel başarıları hem de takıma kattıklarıyla öne çıkar.



Uyumlu


Bir takımın birbirinden farklı kişilerden oluştuğunu bilir. Bu onu endişelendirmez. Ortama uyum sağlayarak, öğrenebileceklerine ve takımla birlikte en iyisini üretebilmenin yollarına odaklanır.

İletişim becerileri güçlü


Açık ve saygılı bir iletişim kurar. Susmak ya da küsmektense konuşmanın sorunları çözeceğini bilir. Kurduğu şeffaf iletişim takım lideri olmasının yollarını da kolaylıkla açacaktır.

Açık fikirli ve yenilikçi


İş ortamının dönüşümü onu da dönüştürür, hiçbir zaman yerinde saymaz. Her zaman takımını geliştirecek yeni bir fikri vardır. Teknolojiyi, sektörü, gündemi takip eder, doğru uygulama alanları yaratmaya çalışır.

Takımın hedeflerine odaklı


Bireysel hedeflerinin takım hedeflerine olan yansımasını bilir. Hedefleri dinler, anlayarak analiz eder, hazmederek zihnine yerleştirir. Artık tek yapması gereken hedefe koşmak için verimli bir şekilde çalışmaktır.

Takdir etme yönü güçlü


Kıskançlığın kişinin gelişimini baltalayan, işe yaramaz bir his olduğunu bilir. Etrafındaki kişilerin başarılarını tebrik eder, onlardan örnek alır.

Ne dersin, sen de bu özelliklere sahip misin?



Mavi Yakalı çalışanlar İK’dan ne bekliyor?

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


İnsan Kaynakları uygulamaları dendiğinde bugün aklımıza daha çok beyaz yakalı çalışanlara yönelik yapılan uygulamalar gelse de sirkülasyonun ve aidiyet probleminin oldukça sık yaşandığı Mavi Yakalı çalışanlar için de İnsan Kaynakları departmanına birçok görev düşüyor. Mavi Yakalı çalışanlar, işe olan bağlılıklarının artırılması için artık ücretten daha fazlasını talep ediyor.
Bedensel güçleriyle çalışan Mavi Yakalı çalışanlar ile zihinsel güçleriyle çalışan Beyaz Yakalı çalışanlar arasında kanun kapsamında çok bir fark olmasa da hem çalışma şartları açısından hem de İnsan Kaynakları yönetimi uygulamaları açısından birçok fark bulunuyor. Sirkülasyonun yaygın bir sorun olduğu Mavi Yakalı çalışanlarda işe olan aidiyetin artırılması için başta ücret konusu olmak üzere sosyal hakların tanınması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve motivasyon uygulamalarına daha da ağırlık verilmesi İnsan Kaynakları departmanlarının daha da odaklanması gereken konular olarak karşımıza çıkıyor.
Haberimiz kapsamında görüşlerine başvurduğumuz Mavi Yaka İnsan Kaynakları Genel Müdürü Bülent Yalçın ve AB Danışmanlık İzmir Ofisi Yönetici Ortağı Tamer Ashraf, Beyaz Yakalı çalışan ile Mavi Yakalı çalışan arasında İK yönetimi açısından ne tür farklar olduğunu, sirkülasyon oranı yüksek olan mavi yakalı çalışanlarla ilgili olarak İnsan Kaynakları departmanlarının ne tür önlemler alması gerektiğini ve Mavi Yakalı çalışanların İK’dan en çok ne beklediğini anlatıyor.


Mavi Yakalı çalışanların beklentileri değişmedi.

Mavi Yaka İnsan Kaynakları
Genel Müdürü
Bülent Yalçın
Mavi Yaka İnsan Kaynakları Genel Müdürü Bülent Yalçın, Mavi Yakalı çalışanların yönetiminin, Beyaz Yakalı çalışanlara göre daha zor olduğunu belirtiyor. Mavi Yakalı çalışanların başlıca sorunlarının, işverenler tarafından genellikle asgari ücret verilmesi, vardiyalı çalışılması, sosyal hakların yeterince sağlanamaması, zaman zaman sigortaların yapılmaması veya eksik yapılması olduğunu dile getiren Yalçın, “Bu sorunların çözümü konusunda, yıllar içerisinde kurumsal firmalar tarafından bir ilerleme sağlandığı görülse de, ücret ve vardiya konuları genel olarak sorun olmaya devam ediyor” diyor. Mavi Yakalı çalışanların işyeri aidiyetlerinin düşük olma nedenlerinin başında ücret yetersizliği geldiğini ifade eden Yalçın, Mavi Yakalı çalışanların beklentilerinde de yıllar içerisinde büyük bir değişiklik olmadığını anlatıyor. “Mavi Yakalı çalışan personelin çok büyük bir kısmının motivasyonu, ücretlerin artırılması ile sağlanabilir. Ücretini gününde alan ve yeterli bulan personel genellikle işyerlerinde kalıcı oluyor” diyor. Yalçın, çalışanların diğer beklentilerinin ise çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve sosyal hakların tanınması olduğunu söylüyor.

Mavi Yakada İK uygulamaları değişiklik gösteriyor?

HRM Danışmanlık
İzmir Ofisi
Yönetici Ortağı
Sezen Kasap
HRM Danışmanlık İzmir Ofisi Yönetici Ortağı Sezen Kasap, çalışma ortamının ve işin gerekliliklerinin neden olduğu farklılıklar nedeniyle Beyaz Yakalı çalışanlar ile Mavi Yakalı çalışanlar arasında İK yönetimi uygulamalarının
değişiklik gösterdiğini belirtiyor. Seçme ve yerleştirme sürecinde Mavi Yakalı çalışanlarda aday havuzu oluşturulmasından mülakat tekniklerine kadar farklı yolların izlenildiğini belirten Kasap, “Bu noktada teknik bilgi testleriyle ve el-göz koordinasyon testleriyle desteklenen yarı yapılandırılmış mülakatlar gerçekleştiriliyor ve sonrasında istihdam edilen çalışanı tutundurma çalışmaları yapılıyor” diyor. Kasap, Mavi Yakalı çalışanlar için kariyer planlamasının önem taşıdığını vurgulayarak, “Öğrenmenin ve gelişmenin sürekli olduğu bir kariyer planının olması çok önemli. İK yönetimi açısından uygulanan süreçlerin Mavi Yakalı çalışanların ihtiyaç ve mesleki gelişimleri göz önüne alınarak tasarlanması gerekiyor” açıklamasını yapıyor.

Aidiyet duygusunu artırmak gerekiyor

Maaş konusu, sirkülasyon oranını düşürmek için her ne kadar önemli bir faktör olsa da günümüz koşullarında çalışanların şirkete olan bağlılıklarını artıran en önemli faktörün aidiyet duygusu olduğunu söyleyen Kasap, “Kariyer planlama çalışmaları ile Mavi Yakalı çalışanlara şirket içerisindeki mesleki ve kişisel gelişim olanaklarının aktarılması çok önemli. Eğitim ve gelişim programları, motivasyon artırıcı, takım bilinci, planlama, zaman yönetimi, iletişim gibi yetkinlikleri ölçme ve geliştirme imkanı sağlayan etkinlikler, güzel sonuç alınan uygulamalar arasında yer alıyor” diye konuşuyor. Kasap, gerçekleştirdikleri çalışan memnuniyeti anketlerinde iş güvenliğinin koşulsuz sağlanmasının yapılması gerekenlerin en başında yer aldığını belirtiyor ve servis uygulaması, erzak yardımı ve kreş olanağının mavi yaka çalışanların motivasyonunu artıran yan haklardan olduğunu söylüyor.

Mavi yakalı çalışanların talepleri

•Tanınma ve takdir
• Çalışan olarak haklarının korunması
• Çalışma koşullarının iyileştirilmesi
• İş sağlığı ve güvenliği ekipmanlarının kalitesi
• Kariyer olanakları, mesleki gelişim programları
• Adil bir performans değerlendirme ve ücret sistemi
• Motivasyon etkinlikleri

16 Nisan 2018 Pazartesi

Faizsiz 500 bin TL verilecek! Tek şart...

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ


KOSGEB Başkanı Uzkurt, "Her bir KOBİ'nin, çerçevesini KOSGEB'in belirlediği ölçüde bankadan kredi kullanması halinde bu kredinin faizini KOSGEB olarak belli bir puan üzerinden karşılayacağız." dedi.


Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi (KOSGEB) Başkanı Cevahir Uzkurt, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'nin gelecek hedefleri ve kalkınma planları doğrultusunda KOSGEB olarak kendilerine bir yol haritası belirlediklerini ifade etti.

Öncelikle yerli ve milli üretime daha ciddi, daha yüksek miktarlarda destek vererek KOBİ'lerin ithal ettiği ürünleri yerli ve milli üretmesini teşvik edeceklerini belirten Uzkurt, şunları kaydetti: "Teknolojinin KOBİ'ler vasıtasıyla tabana yayılmasına dönük birtakım destekler vermeyi planlıyoruz. KOBİ'lerin ölçeğini büyütme ve rekabetçi yapılarını artırmak adına da birtakım destek programları yürütmek istiyoruz. Bunların yanı sıra KOBİ'lerimizin yurt dışı pazarlara açılması için birtakım uluslararasılaşma destekleri ve daha katma değerli üretim yapmalarına dönük olarak teşvik programlarını yürürlüğe koyacağız. 

KOSGEB olarak bu anlamda 2018 yılı bütçemiz yaklaşık 2 milyar lira ancak geçmiş dönemlere bakıldığında hükümetimiz ihtiyaç dahilinde gerekli olan bütçe artışını yapmış. Bundan sonra da hükümetimizin politikaları doğrultusunda KOBİ'lerimizi güçlü şekilde desteklediğimiz takdirde, uygun görülmesi halinde bu bütçeyi hükümet artıracaktır."

Yerlilik ve millilik konusunda yakın dönemde "Stratejik Ürün Destek Programı" adı altında bir destek programının çağrısına çıktıklarını anımsatan Uzkurt, bu çalışma kapsamında özellikle ithalatı ihracatından yüksek olan orta yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerdeki firmaların projelerine destek verdiklerini bildirdi.



500 BİN TL FAİZSİZ KREDİ VERİLECEK


Cevahir Uzkurt, KOBİ'ler için önümüzdeki süreçte yeni finansman modellerinin olacağını belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu: 

"Burada şüphesiz KOSGEB olarak bizim proje bazlı desteklerimizin dışında belli dönemlerde, ihtiyaç duymaları halinde bankalardan kullandıkları kredinin faizini karşılamak yönünde bir finansman yöntemimiz vardı. Yeni dönemde bu modeli tamamen değiştiriyoruz. 

Yeni dönemde her bir KOBİ'nin, çerçevesini KOSGEB'in belirlediği ölçüde bankadan kredi kullanması halinde bu kredinin faizini biz KOSGEB olarak belli bir puan üzerinden karşılayacağız. 

KOBİ'lerimizi, hangi sektörde olduklarına, proje bazlı üretim yapıp yapmadıklarına, yeni girişimci olup olmadıklarına göre belli kategorilere ayırdık. Bu kategorilerde 100 bin liradan 500 bin liraya kadar her bir KOBİ'mizin bir kredi limiti olacak. Bu kredi işletme kredisi, yatırım kredisi, makine teçhizat kredisi olabilir. 

Bu kredileri bizim çizdiğimiz çerçevede bankalardan kullandıkları takdirde biz hiçbir çağrıya çıkmaksızın yıl içinde KOBİ'miz ne zaman kullanırsa, kredisinin faizini biz banka ile anlaşarak otomatik olarak karşılayacağız. 

Bundan sonraki dönemde aslında her bir KOBİ'nin KOSGEB'den faizi karşılanmak üzere bir kredi limiti olacak."
Çalışmayı önümüzdeki birkaç ay içinde yürürlüğe koyacaklarını bildiren Uzkurt, şu an mevzuat çalışmalarını bitirmek üzere olduklarını, modelin uygulanması için bankalarla çalıştıklarını anlattı.

KOBİ'LERE 5 MİLYON LİRAYA VARAN TEKNOLOJİ DESTEĞİ


KOSGEB Başkanı Uzkurt, yeni dönem yol haritalarından birinin de teknoloji düzeyi yüksek ürünlerin KOBİ'ler tarafından üretilmesi ve bu sayede teknoloji üretiminin tabana yayılması olduğunu, bu kapsamda açıkladıkları KOBİ Teknoyatırım Destek Programı kapsamında 5 milyon liraya kadar KOBİ'lere destek vereceklerini söyledi.

10 Nisan 2018 Salı

Kariyerini değiştirirken dikkat etmen gerekenler

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ 

Yaptığı işi sevmeyen pek çok çalışan ya az bir sermaye ile kendi işini kurmanın ya da yıllardır çalıştığı alanı değiştirerek farklı bir alanda ilerlemenin hayalini kuruyor. Eğer sen de kariyerini değiştirmek istiyorsan herhangi bir adım atmadan önce dikkat etmen gereken 4 nokta bulunuyor.

Kariyer değişikliği yapmak elbette kolay alınabilecek bir karar değil. Kimisi bunu hedeflerken yapmak istediği işin ne olduğunu bilerek, anlayarak ve planlayarak yola koyuluyor kimisi de kendini akışa bırakıyor. Her ne şekilde olursa olsun kariyer değişikliği yaparken dikkat edilmesi gereken birtakım kritik detaylar bulunuyor.

Kariyer değiştirme nedenin ne?

Kariyerini değiştirmeden önce seni mutsuz eden şeyin aslında ne olduğundan tam olarak emin olman gerekiyor. Kötü bir dönemden geçiyor olabilirsin… Asıl problemin yaptığın iş değil de yöneticin,  çalıştığın şirket ya da maaşın olabilir… Kariyer değişikliğini neden istediğini anlaman, acele ve yanlış bir karar vermeni engeller ve böylelikle sorunun kaynağını öğrenerek daha sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Bir şeyden kaçmakla, bir yere doğru koşmak arasındaki farkı unutmamakta fayda var…

Asıl odağın “maaş” mı?

Kariyer değişikliği yapmak istemenin nedenleri arasında “maaş” ne kadar yer kaplıyor? Örneğin, ilgi alanlarınla, değerlerinle ve en güçlü yönlerinle uyuşmayan yüksek ücretli bir iş seni ne kadar mutlu eder ya da sana uyan, yapmayı çok sevdiğin, ancak kazancı seni tatmin etmeyen bir işe ne kadar devam edebilirsin? Yeni bir kariyer seçerken, bu kararı sadece kazanç potansiyeline dayandırmaman, süreci enine boyuna ele alman ve tüm ihtimalleri değerlendirmen daha yerinde adımlar atmana yardımcı olabilir.

Yeterince fikir alışverişinde bulundun mu?

İlgilendiğin alanla ilgili yaptığın araştırmalar yola koyulmak için ihtiyacın olan materyaller hakkında bilgi verebilir. Bu ön hazırlığın yanı sıra yapmak istediğin işte çalışan kişilerle iletişime geçmen, onların tecrübelerini dinlenmen ihtiyacın olan detaylar konusunda sana daha net fikir verebilir. Bu nedenle, network’ündeki kişilerle iletişimini artırabilir ve hatta çemberi genişleterek takip ettiğin alanla ilgili olan profesyonellerden daha derin bilgiler edinebilirsin.

Ödevini yaptın mı?

Bir örnekle devam edelim. Hemen her çalışanın “Ege’ye yerleşip kafe açma”ya benzer hayalleri var ancak bu hayallerin pek azı gerçeğe dönüşüyor. Bu hayali kurup başarılı olanların en önemli özelliği ise hem müşterilere iyi hizmet sunabilmeleri hem de bir işletmenin nasıl yönetileceğine dair bir bilgilerinin, eğitimlerinin ya da deneyimlerinin olması. Bu nedenle, yola koyulurken “Geliştirmem gereken yönlerim neler?” sorusunu sorarak eksik yönlerini geliştirmeye yönelik adımlar atmalısın.

Deizm nedir? Deist kime denir? Deizme inanan kişiler...

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

Yaradancılık, anlamına gelen deizm, dünyaya veya evrenin işleyişine müdahale etmeyen tek tanrı olduğuna inanan ve tüm dinleri reddeden bir inanç biçimidir. Son günlerde oldukça tartışılan deizm inancı herkes tarafından merak edilmektedir.

Peki Deizm nedir? Deist kime denir?

Tarih boyunca insan toplulukları arasında semavi dinlerin haricinde çeşitli inançlar ve uydurma dinler ortaya çıkmıştır. Bu inanç şekillerinden biri deizm inancıdır. Yaradancılık anlamına gelen bu inanç 17. yüzyıldan itibaren adını duyurmaya başlamıştır. Sadece Tanrı'nın varlığına inanan bunun dışında tüm dinleri reddeden bu inanç dinsel bilgiye dolaysız biçimde sadece akıl yoluyla ulaşılabileceği ilkesini esas alır. Deizm nedir? Deist kime denir?

DEİZM NEDİR?

Yaradancılık anlamına gelen Deizm, evrenin bir yaratıcı tarafından yaratılıp daha sonra bu yaratıcının insanı kendi başına bıraktığını kabul eden bir felsefi akım ya da inanç biçimidir. Deizm, peygamberleri ve Kutsal kitapları reddeder.
Tüm dinleri reddeden ancak tanrının varlığına inanan deizm, peygamber, kutsal kitap, cennet ve cehennem, melek ve şeytan gibi kavramların hiçbirini kabul etmez. Deizme göre mutlak bilgiye ulaşmanın yolu vahiy ve peygamberlerden geçmez. Doğa, bilim ve akla dayanır. Bu inanca göre insan aklı yeterli olduğu için vahiy ve kutsal kitaplara da gerek yoktur. Yaratıcının dünyayı ve evreni bir kez yaratmış, sonra kendi yasalarına göre işlemesi için insanları ve evreni bir başına bırakmış olduğunu savunurlar. Deizm inancına göre Tanrı evrene ve dünyaya müdahale etmemektedir.

DEİST KİME DENİR?

İnanışın tanımlanmasında kullanılan doğal din ya da doğal inanç kavramları, hiçbir aracı olmaksızın sadece akıl yoluyla kavranabilecek yalın bir Tanrı inancını belirtir. Bu inancı benimseyen kişiye Deist denir.

DEİZM İNANCI NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR?

Deizmin fikir babası 17. yüzyılda yaşayan İrlandalı John Toland'dır Katolik bir ailede doğmuş olup "Pentheistikon" isimli kitabında akla dayalı maddeci bir dinin gerektiğini savunmuştur. Toland'ın bu düşüncesi birçok düşünür tarafından kabul görmüş ve deizm olarak dünyaya yayılmıştır. Voltair ve Rousseau gibi ünlü düşünürler de Deizm savunucusu olmuştur. İlk Deizm kelimesi Viret (1564) ve Burton(1621) tarafından kullanıldığı genel kabul görülmektedir. İngiliz filozof Edward Herbert, "De Veritate" (Hakikat Üzerine) isimli kitabı ile Deizm kurucuları arasında sayılmaktadır. Herbert, göre bir yaratıcı vardır ve evreni yaratmıştır. Ancak dinlerde yer alan Akıl dişi söylemler doğal düzene gölge düşürmektedir. Rousseau da deizmi savunmuş ancak onun asıl savaşı din adamları ile olmuştur. Rousseau, özellikle katı olarak gördüğü kilise rahipleri ve din adamlarını gereksiz aracılar olarak görmüştür. Deizm genel olarak katı ve baskıcı Katolik dünyasının yüzünden kurulmuştur denilebilir.


DEİZMİN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

* Deizme göre Tanrı vahiy göndermez.
* Deizm de peygamberlere inanılmaz, Tanrı ile insan arasına başka hiçbir düşünce giremez.
* Kutsal Kitaplar Tanrı'nın sözü olarak kabul edilmemektedir. Deizme göre elçi olduğunu iddia edenlerin "Vahiy geldi" diyerek var ettiği kitaplar Tanrı'dan gelmiş olamaz.
* Deizm'in hiçbir kutsal kitabı veya peygamberi yoktur.
* Deizm'de şeytan, cehennem gibi öğeler yoktur.
* Deistler "özgür düşünürler"dir. İyi birey olabilmek için peygamber ve kitaplara gerek duymazlar.
* Deistler vahiyleri ve vizyonları reddederler. Hayatlarında insan uydurması mucizelere ve kehanetlere yer yoktur.
* Deizm'in rahip, haham, imam gibi din adamlarına ihtiyacı yoktur. Bir bireyin istediği tek şey kendi sağduyu ve insanlık durumunu düşünme kabiliyetidir.

DEİZMİN KATEGORİLERİ

her inançta olduğu gibi, deizm de zaman geçtikçe kendi içinde farklılıklara uğramıştır. Deizm sonrası ortaya çıkan akımlar ya da inançlar, anlam karmaşasının oluşmaması adına başlarına isim veya ek alırlar. Günümüzde etkili olan 3 farklı deizm bulunmaktadır;
1- PANDEİZM
Pandeizm, evrenin tümünü Tanrı olarak kabul etmektedir. Buna göre, her şey Tanrı’nın bir parçasıdır. Her şey Tanrı’dır ve Tanrı her şeydir. Pandeizme göre Tanrı’nın kainattan bağımsız ve ayrı bir varlığı yoktur. Tanrı nesnelerde, insan dünyasında ve doğada vardır.
2- PANENDEİZM
Tıpkı pandeizmde olduğu gibi, evrenin kendisinin Tanrı olduğu düşüncesi hakimdir. Pandeizmden ayrı olarak ilk devindirici olan; Tanrı’nın tüm varlıkları ve evren özünden yarattığı, evrenin bilincinde değişmez ve mutlak bir varlık olarak hakim olduğu inancıdır. Pandeizme göre ruhun tek bir amacı vardır, buda oluştuğu Tanrı’ya geri dönmektir. Bunun yolu ise, tek evrensel kanun olan evrimden geçmektir.
3- SPİRİTÜEL DEİZM
Bu deizm; içinde doğa ile birleşme, sezgi, tefekkür ve meditasyon gibi durumları barındırır. Bunlar da diğer deistler gibi Tanrı’nın kainata müdahale ettiği düşüncesini, doğa üstü olayları ve dinsel dogmaları reddederler. Spiritüel deizm manevi ve genel varlığı, tabiatta hissedilebilir tarifsiz bir Tanrı inancı içermektedir. Spiritüel deistler reenkarnasyon, karma ve sonsuz ödül gibi inançlara sahip olabilirler. Bu tarz deistler literatürde “spiritüal ama dinsel değil” veya “spiritüel ama dini yok” şeklinde tanımlanır.

Deizmin yükselişinin sebebi nedir?

Son günlerin en popüler tartışmasına buyurun.
Deizm, ateizm ve nihilizmin toplumumuzda yükselmesine dair sıkı makaleler yayınlanıyor. En başta Yeni Şafak yazarları arasında. Siyasiler, yazarlar, ilahiyatçılar, sosyologlar ve bilumum meraklısı tartışmanın içinde.
Faydalı bir tartışma. Şahsen hepsini okumaya çalışıyorum.


DEİZM TARTIŞMASINI TIKAYAN İKİ KONU

Gençler ve özellikle dindarlar arasında deizmin yayıldığını görmek için onlarla bir süre vakit geçirmek yeterli aslında. Son 5 yılda bu akımın gittikçe yukarı doğru ivme kazandığı, nihilizmin ve ateizmin de buna eşlik ettiği, artık toplumu izleyen herkesin ortak kanaati.
Bunun ne kadar ciddi bir mesele olduğunu, gelecekte toplumu çok derinden etkileyecek bir sorun haline geleceğini söylemeye gerek yok herhalde.
Deizm, nihilist ve ateist fikirler gibi değil, felsefi bir altyapısı olduğundan, boşalan din duygusunun yerine kolaylıkla geçebiliyor. O yüzden lümpenliğe benzeyen nihilizmden daha tehlikeli.

Tartışmanın can alıcı sorusu, “Deizm neden yükseliyor?”

Bu soruya verilen cevaplardan iki tanesi, bu çok önemli tartışmayı tıkıyor:
Bunlardan birincisi: ‘Deizm tartışmasını, siyasi iktidarı sıkıştırmak, dindar nesil yaratacaklardı, deist nesil yarattılar’ demek için, bilinçli olarak bir kesim başlattı ve sürdürüyor. Özellikle İmam Hatip ve İlahiyatlar hedefte.
Genelde Odatv sitesi, Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerindeki yazıları buna örnek gösteriyorlar. Bu tartışmadan murat, AK Parti’yi yıpratmakmış, bu yüzden yapmamamız gerekiyormuş.
İkincisi: ‘Deizm, Batıda başlayan bir akımdır, onların propagandasıdır ve Müslümanları etkilemek için bilinçli olarak köpürtülen bir tartışmadır.’ Yani yine başımıza “dış güçlerin” açtığı bir beladan bahsediyorlar!
Ben bu iki görüşün, çok önemli ve derin tartışmayı tıkadığı, önünü kestiği ve sığlaştırdığı kanaatindeyim. Konu, siyasi iktidarın, imam hatiplerin ve ilahiyatların çok üzerinde, çok derininde ve çok fevkinde bir öneme sahiptir.
Hayatı siyasi iktidar üzerinden okuyan, fikir ve düşünce üretmeyi, politikadan hiza alarak yapanların, deizm tartışmasını anlaması mümkün değildir. Bu tartışmaya katılmaması da en hayırlı iştir.

DEİZM YÜKSELİYOR DA, NİYE YÜKSELİYOR?

Tartışmanın magazin boyutunu, politik kısmını ve popülerlik hevesini şöyle elinizle silip attığınızda, orada derinlerde bir yerde, İslam inanç dünyasına ait yapısal bir sorun olduğunu görürsünüz.
Bu sorunun yaratıcı, kul, inanç, varlık, yokluk gibi konuları içerdiğini, meselenin ontolojik bir problem olduğunu en güzel şekliyle ifade eden Prof. Mustafa Öztürk, çözümü kelam ilmiyle, yeni bir dil, yeni bir diskur üretmekte görüyor (15.04.2017 Karar).
Daha basit ifadeyle anlatmak gerekirse, dindarlar arasında yükselen deizmin sebeplerini dört şekilde sıralamak mümkün:
1. Dindar olarak kendini ifade eden insanların din anlayışı, yaşam biçimi, davranışlarıyla gösterdikleri derin çelişkiler.
2. Dini kurumlar gibi gözüken tarikat, cemaat, vakıf, örgüt, okul gibi yerlerde yaşanan tutarsızlıklar, cahillikler, ahlaksızlıklar ve düşmanlıklar.
3. Çok büyük bir hızla ilerleyen zamana rağmen, çağın sorunlarına, sıkıntılarına ve açmazlarına yeterli cevap üretemeyen, yeni yollar açmayan, yeni fikirler bulamayan dogmatik din adamları, aydınlar ve düşün insanlarının yetersizliği.
4. Toplumu hızla dönüştüren dijital devrimin beraberinde getirdiği değersizlik, sığlık, içe kapanıklık, maddiyatçılık ve gerçek ötesi yeni bir yaşam formuna doğru insanları ittirmesi. Buna cevap verecek bir fikir, ne batıda ne de doğuda henüz keşfedilmiş değildir.
Tüm bunlar, aradığı cevapları bulmayan insanların deist, ateist ve nihilist olmasına neden oluyor kanaatimce.


SAHA ARAŞTIRMALARI VE BİLİMSEL ÇALIŞMALAR YETERSİZ

Meseleyi kişisel gözlem ve deneyimlerimize göre ele alıyoruz aslında. Deizm, ateizm ve nihilizm üzerine henüz sağlıklı bir saha araştırmasına ve bilimsel bir çalışmaya sahip değiliz. Hatta bu konuda çelişkili veriler bile var.
İPSOS’un her yıl yaptığı “Türkiye’yi Anlama Kılavuzu” araştırmasına göre (2018), dindarlık toplumun en güçlü yönlerinden biri ve son 4 yıldır aynı yerinde duruyor, değişmiyor (07.04.2018 Hürriyet).
Bu durumda iki ihtimal var:
1. İPSOS verilerine göre deizm, ateizm ve nihilizmin yükseldiği söylenemez.
2. Deizmin yükselişi ancak özel bir araştırma ile tespit edilebilir.
Kanaatimce, bu alanda özel bir çalışma yapmak lazım. Anketlerin yanı sıra, yüz yüze görüşmelerin, derinlikli araştırmaların yapılması şart.
Sonuç itibariyle konu derin bir mevzu.
Sol elle yemek meselesini bile tartışamayan bir topluluğun, bu meseleyi tartışmasını beklemeyin. Zaten bu tartışmaların, Yusuf Kaplan’ın dediği gibi, ortalıkta, medya önünde ve yetersiz kişilerce yapılmaması lazım.
Yine de çok güzel yazılar var. Birini atlarım da, ayıp olur diye liste vermiyorum.
Var gücümüzle okumaya ve tartışmaya devam.

9 Nisan 2018 Pazartesi

İçerik Pazarlaması Yaparak Kazançlarınızı Arttırın

SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ & UNUTMAYIN TEK GELİR KAYNAĞIMIZ REKLAMLAR & SİTEMİZİ GEZERKEN REKLAMLARA TIKLAYINIZ

İçerik pazarlama, temelde reklam amacı taşıyan ancak uygulamada reklam imajı taşımayan en etkili pazarlama yöntemlerinden biridir. İçerik pazarlama (content marketing) çalışmalarınızda elde ettiğiniz dönüşümleri %100’e kadar artırma potansiyeli olan bir makale hazırladım. Henüz içerik pazarlaması konusunda uzmanlaşmamış markalar için bu oran çok daha yüksek olabilir. İddia ediyorum, bu makaleye ayıracağınız 5 dk bundan sonraki kazançlarınızı katlayacaktır. Başlıyoruz! Daha Geniş Tanımı ile,

İçerik Pazarlama Nedir?

Marka ve ürünlerinizle ilgilenme potansiyeli olan hedef kitleye, ilgi alanları çerçevesinde bilgi verici, ilgi çekici, fayda odaklı içerik sunmaktır. Sunduğumuz içeriklerin gelir sağlayıcı aksiyonlara dönüşmesi fakat bu etkinin hedef kitlede hazımsızlık yapmaması en önemli konudur. Bu yüzden ben, içerik pazarlamasını şöyle de özetliyorum:
“İçerik pazarlaması, reklam yoluyla potansiyel müşteri aramak değil; potansiyel müşterinin aradığı reklamı sağlamaktır.”
Yukarıdaki tanımda, reklam kelimesini çok sık kullanmış olmam sizi yanıltmasın. En iyi içerik pazarlaması reklam kokmayan içeriklerle mümkündür. Unutmayın: İnsanlar her yerde reklama boğulmaktan sıkılmış veya doyum noktasına ulaşmış durumdalar. Bu yüzden, kendi rızalarıyla internette reklam yazısı (reklam içeriği) aramayacakları kesindir. Onlara aradıkları bilgiyi verin ama bunun bir de reklam değeri olsun
NOT: Bu yazıda mikro siteler ve blog sayfaları ile içerik pazarlamasından bahsedeceğim. Diğer içerik pazarlama yöntemlerine de girmeye kalkarsak okumaktan yorulabilirsiniz. Merak etmeyin, içerik pazarlama yöntemleri hakkında yeni yazılar paylaşmaya devam edeceğim. 
Blog Yazıları İle En Etkili İçerik Pazarlaması Nasıl Yapılır?
Yapacağımız ilk iş, strateji hatalarımızdan kurtulmak olmalı. Pazar payı çok yüksek markaları incelediğimde bile çok bariz strateji hataları görüyorum. Bunlardan biri de tamamen SEO odaklı (arama motoru uyumlu) blog yazıları oluşturmalarıdır. Aslında içeriklerinizin arama motorları ile uyumlu olması bir strateji hatası değildir. Bu doğru bir strateji ancak “tamamen SEO odaklı” olmasından kastım, içeriğin dönüşüm odaklı olmamasıdır. İşte bu yanlış bir strateji.
Oluşturduğunuz içerikleri başta dönüşüm odaklı hazırlamanız, ardından arama motorları ile uyumlu hale getirmeniz çok daha etkili bir hamle olacaktır.
Haber sitelerini incelediğinizde aranma hacmi yüksek anahtar kelimelerin sık sık tekrar ettiğini ve bu tekrarı sağlamak için laf kalabalığının sınır tanımadığını görebilirsiniz. Bu tür içeriklerden satış anlamında dönüşüm beklemek çölde kutup ayısı aramak kadar anlamsızdır.

Peki, haber siteleri bunu neden yapar?

Haber sitelerinin içerik yayınındaki amacı, bir ürünü satmak yerine ziyaretçi sayısını artırmak, site içi dolaşımı artırmak ve benzeri hedeflemeler şeklindedir. Bu yüzden okuduğunuz haberin sağında solunda ilgi çekici yeni manşetlerle karşılaşırsınız. Haber siteleri için dönüşüm hedefi şudur: Ziyaretçi sayısında artış sağlayarak sponsorların ilgisini çekmek. Tıpkı TV kanallarının diziler aracılığı ile reyting artırıp sponsorlardan reklam alması gibi düşünebilirsiniz.

Bunu neden anlattım?

İçerik pazarlaması için oluşturduğunuz içeriklerin, önemli anahtar kelimelerde google’da ilk sıralarda yer almasını istemeniz olasıdır. Bunu sağlamak için yazınıza başlamadan önce bulunur olmayı hedeflediğiniz anahtar kelimeyi google’da arayıp rakiplerin ne tür içerikler oluşturduğunu inceleyecek olmanız da olasıdır. Konu ne olursa olsun araştırmanızın sonucunda en üst sıralarda haber sitelerine rastlayacak olmanız da olasıdır  İşte bu yüzden bu konunun üzerinde durmak istedim ki sakın haber sitelerinin içeriklerini referans kabul etmeyin. Bu tür içerikler oluşturmayın istiyorum. Merak etmeyin, arama sonuçlarında onları alt etmeniz mümkün!
Blog Yazılarıyla Dönüşümü Artırmak İçin Aksiyon Çağrılarının Doğru Yapılması Önemli
Az önce, haber sitelerinden feyz almamanız gerektiğinden bahsettim. Öyleyse, gelir sağlama potansiyeli yüksek içerikler oluşturmanız için neler yapmanız gerektiğini de anlatmam gerekir. Bu makalede SEO yöntemlerinden değil; dönüşümden bahsettiğimi hatırlatarak devam ediyorum. Şimdi mağazamızın önünden geçen, içine giren meraklı insanlara ürünlerimizi pazarlama zamanı!
Anchor textlerin (kabaca: Linklerin) doğru yapılandırılması önemli. Örneğin şarjlı matkap satışı yaptığınızı varsayalım. Ürünü doğrudan listelediğiniz ve özelliklerinden bahsettiğiniz, sepete ekle sayfanız vardır. Bu sayfalara çeşitli reklamlarla veya organik aramalarla ziyaretçi çekiyor olmalısınız. Bununla birlikte blog sayfalarınızla içerik pazarlamasını da kullanmak istiyorsunuz.
Düşünün: Kaç kişi şarjlı matkap almak üzere 500-1000 kelimelik bir makaleyi okumak ister? İstisnalar hariç, hiç kimse! Öyleyse yapılması gerekeni biliyorsunuz. Blog sayfanızda ürününüzden değil, ürünün kullanım alanlarından veya tüketicilerin aradığı bilgilerden bahsedebilirsiniz. Şöyle bir başlık hayal edin:
BAŞLIK: İnternetten sipariş ettiğiniz mobilyalar için pratik montaj yöntemleri
Bakın bu başlığı uzun süre düşünmedim ama başlıkta şarjlı matkaptan bahsetmediğim gayet açık değil mi? Bu başlığın altında verilebilecek onlarca bilgi var.
Mesela,
Montaj kataloglarının nasıl yorumlanması gerektiğini anlatabilirsiniz.
Montaj işlemine hangi parçalardan başlanması gerektiğinden bahsedebilirsiniz.
Montaj işlemi sırasında ürüne zarar vermemek için nelere dikkat edileceğinden bahsedebilirsiniz.
İşte bu tür bilgiler, şarjlı matkap kullanma potansiyeli olan insanların ilgileneceği bilgilerdir. Eğer ben şarjlı matkap satmak isteseydim kesinlikle böyle bir içerik hazırlardım. İçeriğin bir kısmında ise şu konuya değinirdim:
“Ürün montajı sırasında tornavida kullanıyorsanız, avuç içinizle tornavidayı bastırmamaya dikkat edin. Aksi halde o an fark edemeyip, montaj sonrasında avuç içinizin şiştiğini ve derinizin soyulduğunu görebilirsiniz. Eğer basınç uygulamadan vidaları mobilyaya geçirmeniz mümkün değilse bu tür yaralanmalara maruz kalmamak için şarjlı matkap kullanmalısınız.”
Koca bir makalenin kısacık bir bölümüne yukarıdaki bilgiyi yerleştirmeniz, makalenizdeki bilgilerden faydalanan insanları rahatsız etmeyecektir. Sadece bu kadar! Daha fazla şarjlı matkaptan bahsetmeyin (ya da abartmayın diyelim).
Peki, bu kadarını yapmak yeterli mi? Asla değil! Devam ediyoruz.
Yukarıdaki paragraf ile tüm şarjlı matkap satıcılarının ekmeğine yağ sürmüş olursunuz. Eğer amacınız potansiyel müşterileri rakiplerinize göndermek değilse daha fazlasını yapmalısınız. Basit bir iki dokunuş ile bunu sağlamak mümkün.
Buraya kadar anlattıklarımı başarılı bir şekilde uygulayan yüzlerce marka gördüm ancak sadece birkaç tanesi birazdan anlatacağım doğru tekniği eklemeyi akıl edebildi. Yukarıda, matkapla ilgili bahsettiğim örnek paragrafta,
Eğer basınç uygulamadan vidaları mobilyaya geçirmeniz mümkün değilse bu tür yaralanmalara maruz kalmamak için şarjlı matkap kullanmalısınız.
Yukarıdaki cümlede “şarjlı matkap” kelimelerini linkleyip ürün sayfasına yönlendirmek doğru bir hamle olmaz. Site içi arama motoru optimizasyonu için gerekli olabilir ama dönüşüm sağlamak için yeterli değil çünkü aksiyona davet (call to action) yok. Üzgünüm ama bu linke pek tıklanmaz. Bunun yerine şöyle bir yol izleyin:
Eğer basınç uygulamadan vidaları mobilyaya geçirmeniz mümkün değilse bu tür yaralanmalara maruz kalmamak için şarjlı matkap kullanmalısınız. Evde kullanım için ideal şarjlı matkapları bu sayfada inceleyin.
Bakın işte bu linke tıklanır. Burada aksiyon daveti var. “Linke tıklayın” diyor.
Kafanızdaki soru işaretini biliyorum: “Bu sayfada” kelimelerine link verdiğimiz için site içi arama motoru optimizasyonuna destek olmadığını düşünebilirsiniz. “Yapmışken ikisini bir arada yapayım” diyor olabilirsiniz ve haklısınız. Öyleyse şu yöntemleri de uygulayabilirsiniz:
Yöntem 1 – Makalenin sonlarında tekrar “şarjlı matkap” anchor textine link verebilirsiniz. Bu şekilde ilk bağlantıdan dönüşüm, ikinci bağlantıdan SEO faydası elde etmiş olursunuz.
Yöntem 2 – Makalede iki kez aynı sayfaya yönlendirme yapmak istemiyorsanız örnek cümleyi şu şekilde revize edebilirsiniz:
Evde kullanım için ideal şarjlı matkapları şu sayfada inceleyin > Şarjlı Matkap
Gördüğünüz gibi yine aksiyon daveti var ve anahtar kelime kullanımı da yapılmış oldu. Bu linke de tıklanır.
Yöntem 3 – “Evde kullanım için ideal şarjlı matkapları inceleyin” cümlesine komple link verebilirsiniz. Bu tip uzun anchorların da tıklanma oranı yüksektir. Ayrıca, cümlede şarjlı matkap kelimeleri geçtiği için SEO faaliyetlerinize katkı sağlayacaktır.
Diğer bir konuya geçmeden önce şunu da belirtmeliyim. Her blog yazısını dolaylı yollarla dönüşüme odaklamak zorunda değilsiniz. Bu tip bir makalenin yanında bir de “Şarjlı matkap alırken dikkat edilmesi gerekenler, şarjlı matkap nedir, hangi markanın şarjlı matkabını kullanmalıyım?” başlıklı makaleler oluşturabilirsiniz. Örnekleri çoğaltın.
Blog Yazısının Uzunluğuna Nasıl Karar Vereceğim?
Konuyla ilgili bazı uzmanların “çok uzun makaleler” yazmayın şeklinde tavsiyelerini gördüm. Bu doğru değil. Doğrusu: İlgiyi koruyabildiğiniz sürece istediğiniz uzunlukta makaleler yazabilirsiniz. Tabi ki kitap uzunluğundan bahsetmiyorum ama konuyu 400-500 kelime ile sınırlandırmak zorunda değilsiniz. İlgiyi koruyup koruyamama konusunda becerilerinizi ölçümleyin. 
İlgiyi koruyup koruyamadığınızı ölçümleyebileceğiniz bazı araçlar var. Mesela Google Analytics ile ilgili sayfada ortalama kaç dk vakit geçirildiğini görebilirsiniz. 1000 kelimelik bir makalede ziyaretçileriniz ortalama 1 dk vakit geçiriyorsa bu yazınızın sonuna kadar okunmadığını işaret ediyor demektir.
Aynı şekilde sayfa sonlarındaki linklerin tıklanıp tıklanmama oranı da yazınızın sonuna kadar okunup okunmadığı hakkında ipuçları verebilir. Google Analytics ile bunu ölçümlemek mümkün. Yine de sayfa sonu tıklamaları gerçekçi bir ölçümleme yöntemi olmayabilir çünkü bu durum sayfa sonlarındaki aksiyon çağrılarının yetersizliğinden kaynaklanıyor olabilir. Bu yüzden ikinci bir ölçümleme aracı kullanmakta fayda var. Mesela Hotjar kullanabilirsiniz.
Hotjar ile ziyaretçilerinizin sayfadaki maus hareketlerini takip edebiliyorsunuz. Sayfada hangi noktalara kaç kez tıklanmış, sayfa hangi noktaya kadar scroll ediliyor ve benzeri bilgileri izlemiş olursunuz. Bu da size şunu gösterir:
Sayfanın scroll sıcaklığı sayfa sonuna kadar devam ediyor (yani insanlar yazıyı sonuna kadar okuyor) ancak aksiyon çağrılarına cevap vermiyorlarsa demek ki yazı uzunluğunda sorun yok. Sorun, aksiyon çağrılarının cezbedici olmayışında. O halde aksiyon çağrılarını elden geçirebilirsiniz.
Diyelim ki scroll sıcaklığı sayfanın ortalarında son buluyor (yani insanlar yazıyı sonuna kadar okumuyorlar). Bu durumda sayfa sonlarına yerleştirdiğiniz aksiyon çağrılarını daha üst paragraflara taşımayı düşünebilirsiniz. Ya da makalenizi yeniden düzenleyerek kısaltabilir, daha sürükleyici hale getirebilirsiniz.
Bu işlemleri, sadece yazının uzunluğuna karar vermek için değil; bağlantıların dönüşümlerini artırmak için yapıyoruz.
Hedef Tamamlama Oranları Yüksek Yazılarınıza Reklam Bütçesi Ayırın
Yine Google Analytics ile hedef tanımlaması yaparak hangi sayfanın hangi oranda dönüşüm sağladığını analiz edebilirsiniz. Az önceki örnek üzerinden devam edersek bu ölçümleme şu anlama geliyor: “İnternetten sipariş ettiğiniz mobilyalar için pratik montaj yöntemleri” başlıklı makalenizi kaç kişi okumuş, okuyanlardan kaçı matkabın olduğu ürün safasına gitmiş ve kaç kişi satın alma işlemini tamamlamış.
Bu bilgiler, içerik pazarlama için olmazsa olmaz verilerdir. Bazı blog postların ürün satışına inanılmaz etki ettiğini göreceksiniz. Siz bu sonucu planlı veya plansız hazırlamış olabilirsiniz ama tahminle değil raporlarla ilerlemek sizin için bütçe tasarrufu sağlayacaktır. Satışa dönüşme oranı yüksek blog yazılarınızı tespit ettiyseniz bu blog yazılarına sosyal medyada bütçe ayırabilirsiniz. Mesela, Facebook’ta paylaşım yapıp ücretle “Gönderiyi Öne Çıkar” seçeneğini seçebilirsiniz. Diğer reklam seçeneklerini de değerlendirebilirsiniz.
Etkili Bir İçerik Pazarlama Örneği İster misiniz?
Bu makalenin başlığı şu şekilde olsaydı makaleyi okur muydunuz?
“İçerik Pazarlaması İçin Blog Yazarı Bünyamin Kapıcıoğlu’nu Tercih Edin”
Hmm. Sanırım bu reklam kokan başlığı pek az kişi okurdu. Hatta belki de kimse okumazdı. Bunun yerine size içerik pazarlamasını nasıl yapmanız gerektiğini anlatan ve kendimden bahsetmeyen (bu kısım hariç) koca bir içerik hazırladım. Siz, içerik pazarlama konusunda benden profesyonel destek almasanız dahi bu makaleden çok şey öğrenmiş olmalısınız. İşte iyi bir içerik pazarlaması bunu sağlamalıdır. Okuyucu kişi satışı hedeflenen ürünle ilgilenmese bile o makaleden aradığı bilgiyi almalı ve okuduğuna pişman olmamalıdır. 
Bu makale, yazarlık konusunda beni pazarlama özelliğine sahip ama konu ben olmadığım için etkili bir içerik pazarlaması olarak kabul edilebilir mi? Bunun yorumunu size bırakıyorum.

ÖZETLEMEK GEREKİRSE:

Blog yazılarınızda “siz değerli müşterilerimize” şeklinde klişelerden değil, onların aradığı bilgilerden bahsedin
Pazarlamayı hedeflediğiniz ürünleri anlatmak yerine o ürünler için ayrı bir sayfa oluşturup, blog yazınızda ilgili üründen çok kısaca bahsedin. Bu bahsetmeyi de tam olması gereken noktada yaparak ürün sayfasına yönlendirme yapın.
Ürün için anahtar kelime özelliği taşıyan kelimeleri linkleyerek bu kelimelerden satışa yönelik dönüşüm beklemeyin. Linklediğiniz kelimeye tıklanması için okuyucu kişiyi aksiyona davet edin.
Blog yazılarınızın doğru uzunlukta olup olmadığını analiz edin. Bunun için Google Analytics ve Hotjar gibi analiz araçlarından faydalanabilirsiniz.
Aksiyon çağrılarınızın insanlar üzerinde etkisi olup olmadığını inceleyin. İnsanların bu çağrılara karşı tepkilerinin ne şekilde olduğunu izleyin. Bunu yapmak için Hotjar ve benzeri analiz araçlarından yardım alabilirsiniz.
Analiz ve ölçümleme araçlarından elde ettiğiniz verilere göre yazılarınızı revize edin.
Dönüşüm oranı en yüksek blog yazılarınızı Google Analytics ile tespit edin ve bu yazılara reklam bütçesi ayırın.
Son olarak tavsiyem: Ölçümleme, analiz ve raporlama araçlarını kullanım konusunda uzman kişilerle çalışın. İşinin hakkını veren bir dijital pazarlama uzmanı tüm bu araçlara ve çok daha fazlasına hakimdir. Aynı şekilde blog yazılarınızı da content marketing konusunda uzman kişilere yazdırın çünkü koca makaledeki bir tek cümle ve hatta bir tek kelime bile tüm oranların değişmesine sebep olabilir.