28 Temmuz 2017 Cuma

FİKİR ÜRETİMİ İÇİN YOL HARİTALARI

James Webb Young’a göre (A Technique for Producing Ideas) fikir üretimi :

1-Zihin hammaddeleri toplamalıdır.
2-Zihin bu materyalleri özümsemelidir.
3-Bütün konu toparlanmalı ve olabildiğince aklınızdan çıkartılmalıdır.
4-Fikir, herhangi bir yerde doğabilir.
5-“Yeni doğmuş küçük fikrinizi dünyanın gerçekleriyle yüzleştirin” ve ne değerde olduğunu görün.

Helmholtz’a göre fikir üretimi :

1-Hazırlık. Sorunun “bütün yönleriyle” incelendiği süre.
2-Kuluçka. Sorun üzerinde bilinçli olarak düşünmeye ara verildiği süre.
3-Aydınlanma. “Fikirlerin beklenmedik bir şekilde zahmetsizce, ilham gelir gibi gelme” süresi.

Moshe F. Rubinstein’a göre fikir üretimi :
1-Hazırlık. Sorunun unsurlarını toplar ve aralarındaki ilişkiyi araştırırsınız.
2-Kuluçkaya yatma. Sorunu çabucak çözemiyorsanız, uyutun. Bu aşamada, yanıt bulamadığınız ve bunu nasıl yapacağınızı bilmediğiniz için tedirginlik duyabilirsiniz.
3-Esinlenme. Ansızın çözüm için bir kıvılcım çaktığını ya da çözüme giden bir yol göründüğünü fark edersiniz.
4-Sağlama: Çözümün gerçekten işleyip işlemeyeceğini sınarsınız.

Charles S. Wakefield’a göre fikir üretimi :

1-Sorunun özünü kavramak.
2-Sorunu tanımlamak.
3-Sorun ve onu saran gerçek verileri ortaya çıkarmak.
4-Bir kuluçka ve yüzeysel dinginlik durumuna geçmek.
5-Patlama – zihinsel aydınlanma. Mantığın ve normal çözümlerin alışılmış temel taşlarının üzerinde ani bir sıçrayış.

FİKRİ HAYATA GEÇİRMENİN YOLLARI

Fikri olup da onu bir işe yarar hale sokamamak ile hiçbir fikri olmamak arasında bir fark yoktur. Bu yüzden de, eğer öncelikle yarar hale sokma planınız yoksa, onu ortaya atmayın. Bu sadece zaman ve enerji savurganlığıdır.

Hemen kolları sıvayın

Bir kere durağanlığı kırıp da hareketi başlattınız mıydı, fikir de kendiliğinden hayata geçip uygun olduğu yerdeki talebi karşılamaya yönelir, fırsatlar yaratır, engelleri aşar, karşı çıkışların üstesinden gelir ve mantık kazanır.

Yapacaksanız, yapın

Fikri gerçekleştirmenin en iyi yolu, ona para yatırmaktan geçer. Tasarruflarınızdan bir miktar para çekin ya da borç alın. İşte yükümlülük budur. Yükümlenmek, eylemi yaratır.

Kendinize zaman sınırı koyun, ne kadar kısaysa o kadar iyidir.

“Üç yeni fikir daha üreteceğiz” derdim öğlene doğru ortağıma, “öğlen yemeğinde tartışabiliriz.”

Fikrinizi eyleme dönüştürmek istiyorsanız, yapmanız gereken işlerin listesini çıkartın

Fikriniz için her gün bir şey yapın. Bilgisayarınızı, not defterinizi açın ve bir şeyler yapın. Her gün. Ay sonunda ne kadar ilerlemiş olduğunuzu görüp şaşıracaksınız. Yıl sonunda ise aklınız başınızdan gidecek.

Gemilerinizi yakın

Sezar da başka komutanlar da bir ülkeye saldırdıklarında aynı tekniği uygularlardı. Askerlere, kaçma olanağının ortadan kalktığını göstermek için çarpıcı bir yoldur bu. Ya o ülkeyi fethedecekler ya da öleceklerdir; başka seçenekleri yoktur, bulabilecekleri bahaneler de.

Eğer fikrinizi başkasına satamıyorsanız, kendiniz uygulayın

Thomas Adams, sakız fikrini büyük bir şirkete satmaya çabaladı. Reddedildi. O da kendi başına yapıp satmaya başlayarak, tümüyle yepyeni bir sanayi yarattı. Dört oğlunun her birine bıraktığı miras, birer servetti.

Fikrinizin arkasında durun

Dünyada Hiçbir Şey Israrcılığın Yerini Tutamaz. Yetenek tutamaz; yetenekli ama başarısızlıklardan bol bir şey yoktur. Zenginlik tutamaz; zengin doğup da yoksul ölen birçok insan vardır. Deha tutamaz; ödüllendirilmemiş dehalar, atasözleri gibidir. Eğitim tutamaz; yeryüzü sürünen eğitimlilerle doludur. Şans tutamaz; şansın dönekliği, kralları bile tahtlarından etmiştir.

FİKİR OLUŞTURMA TEKNİKLERİ

Mevcut durumu tanımlayın

Mevcut durumunuzu tanımlarken, yapabildiğiniz ölçüde çok ve farklı ölçüm aracı kullanın:
*Arka plan
*Gereksinim
*Coğrafi / fiziksel konum
*Zaman parametreleri
*Rekabet durumu
*Mali durum
*Eldeki kaynaklar
*Elde bulunmayan kaynaklar

Boşlukları belirleyin

Mevcut durumunuzla arzuladığınız durum arasındaki boşlukları belirleyin.
*Arka plandaki boşluk.
*Gereksinimlerdeki Boşluk
*Mali boşluk

Sorunun özünü saptayın

Yanlış sorunun peşine düşmeyin. Potansiyel sorun alanlarının bir listesini yapın ve her birinin karşısına gerçekten bir sorununuz olup olmadığını yazın. Sonra da sonuçları analiz edin.

Yararlananları belirleyin

Sorununuzun ya da uğraşınızın analizinde öncelikle tamamlanması gereken bir başka adım, kime konuşuyor olduğunuzu açıkça kavramaktır.

Sorunu altı yaşındaki bir çocuğa anlatın

Altı yaşında dost canlısı bir çocuk bulun ve sorunu ona açıklamaya çalışın. Burada hedefiniz işi iyi becerip daha sonra çocuğun sorunu size açıklayabilmesini sağlamaktır. Çocuğun formüle edeceği sözleri çok dikkatle dinleyin. Önyargılarına ket vurulmamış bir zihnin neler üretebileceğini görünce şaşıracaksınız.

Fikir oluşturmak zordur

Çünkü mantıksal düşünüyoruz, zihinlerimizde klişeler, basmakalıp düşünceler taşıyoruz, başarısızlığa uğramaktan korkuyoruz, budala görünmek istemiyoruz, bize gülünmesini istemiyoruz, tuhaf olduğumuzun düşünülmesini istemiyoruz.

Fikir oluşturmak kolaydır

Çünkü bunu yapabilmemizi sağlayacak süreç ve teknikleri öğrenmeye doğuştan yetenekliyiz. Bunun için bütün gereken, temel bir kavrayış ve süreç üzerine birazcık deneyimdir. Böyle olunca bizi engelleyen her şey çözülüp gidecektir.

Sağ/sol beyin yapısını kavrayın

Beynin sağ tarafı yaratıcı, görsel, mekânsal, kavrayışlarımızı yönetir. Beynin sol yanı ise mantıksal, matematiksel, yargıya varıcı ve analitik etkinliklerimizi yönetir. Değerlendirme ve yargı, yaratıcılığın önünde bir engel oluşturur. Bu yüzden önce yaratırız. Sonra düğmeyi çevirip, en iyi sonuca varmak için değerlendiririz.

Mantık tuzağından kaçının

Zihin her şeyin mantıksal olarak işlemesini ister. Dolayısıyla, bir şey mantıksal kalıplarımıza istemeden girecek olursa rahatsızlık duyarız. Tuhaf görünen değişimlere direniriz. Bu büyük fikirler oluşturmanın önünde dikilen bir engeldir. Bazı büyük fikirler görünüşte mantıksızdır. Kendimize farklı davranabilmek konusunda izin vermeliyiz.

Enformasyon tuzağından kaçının

Fikirler oluştururken konu hakkında bilgilenmemiş insanların size yardım etmesine izin verirseniz, son derece açık olan ama bir türlü fark edemediğiniz çözümün bir şans eseri önünüze fırladığını görebilirsiniz.

Bildik bir nesneyi alıp on dakikalığına inceleyin

Bildik nesneleri muhakkak sayma, kuşku duymaksızın kabul etme eğilimindeyizdir; zihinlerimizde yalnızca gelişigüzel bir imajını barındırırız. Gözlerinizi kapayın ve nesneyi gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Sonra bir kâğıt alıp çizin. Çizdiğiniz gerçeğe ne kadar yakın?

Sorun üzerinde düşünmeye son gün başlamayın

Bir sorunla yüz yüze geldiğinizde onu en son ana bırakmak gibi berbat bir eğilim taşırız. İki hafta içinde bir şeyler üretmek zorundaysanız ve normalde işe son andan bir iki gün önce başlıyorsanız, bu kez işe bir an önce girişmeyi deneyin. İşi bir an önce gerçekleştirmek için değil, sadece durumun boyutlarının ayırdına varmanızı sağlayacak yeterli veriyi elde etmek için!

Rüyasına yatın

Beyninizi durdurmak olanaksızdır. Harıl harıl çalışmaya devam edecektir. Kimi zaman sizin istediğiniz şeyleri yapar, kimi zaman kendi istediği şeyleri. Bundan yararlanın. Özellikle de uyurken zihninizde dolanıp duran bir dizi sorunla yatağa girebilirsiniz. Uyumaya çalışın. Sabah olduğunda sizi bekleyen gerçekçi bir çözümle karşılaşacaksınız.

Seyahat alışkanlıklarınızı değiştirin

Gittiğiniz yerdeki tuhaf, küçük dükkânların vitrinlerine bakın. Zihninizi açık tutup “akışa bırakın”. Bir yerlere uğrayın, çevrenizi inceleyin. Oradaki insan tiplerine dikkat edin. Çözmeye çalıştığınız mevcut bir sorunu gezerken rastladığınız bir şeyle ya da bir kimseyle ilintili olarak düşleyin.

Tanıdık bir alışveriş merkezini, alışılmadık bir biçimde ziyaret edin

Normalde istemeyeceğiniz türden bir şeyler arayın. Özel bazı şeyler satan butiklere gidin. Ürünlerin sergilenmesinde ne tür bir düzen gözetildiğine bakın. Sergilenen mallardan birinin üreticisi olduğunuzu düşleyin. Ürününüzün nasıl sergilenmesini isterdiniz? Satışları daha iyi duruma getirmek için değiştireceğiniz üç şey ne olurdu? Müşteri için ne yapardınız?

Bildik bir film izleyin

Burada önerilen etkinlik, bir filmi yeniden izlemektir, ama kendimizi film ekibinden birinin yerine koyarak! Söz gelimi yönetmen olun. Çekimlerde kullanılan çerçeveleri inceleyin, kamera hareketlerini izleyin. Filmdeki gülünç hataları bulmak da çok zevklidir.

Başka birinin bakış açısını kullanın

Bu yöntem “eğer” üzerine kuruludur. Eğer siz bir müşteri olsaydınız, ona nasıl görünürdünüz? Eğer siz birlikte öğlen yemeğine çıktığınız bir gazeteci olsaydınız, hakkınızda ne düşünürdü? Eğer siz satış elemanı olsaydınız, yapmayı umduğunuz pazarlığa nasıl bir tepki verirdiniz? Eğer savunmansızı dinleyen yargıç siz olsaydınız, ne düşünürdünüz?

“Bu başka ne olabilir ?” oyunu oynayın

Fikir, çocuğa evde kullanılan (saplı tencere ya da tirbuşon gibi) sıradan bir nesneyi gösterip “bu başka ne olabilir?” diye sormaktır. Burada çarpıcı olan şey, fikirlerin dışarıya –neredeyse bir çocuğun konuşma hızından daha yüksek bir şekilde- sel gibi akmasıdır. Bunları gerçek yaşama tercüme etmeye başlamasıyla çocuk etkili bir düşünür haline geliverir, yapay kısıtlamalarla eli ayağı bağlanmaz. Sizin için de aynı şey geçerli olacaktır.

Yanal düşünün

Yanal düşünüş uzmanı Edward de Bono bunu şöyle tanımlar: Bir kavramla başlayan ve ardından çözüme ulaşana dek bu kavramla çalışmaya devam eden dikey düşünüş, gittikçe daha derinleşen bir çukur açmak gibidir; bir çözüm geliştirmeden önce soruna alternatif yollardan bakmayı keşfeden yanal düşünce ise farklı yerlerde bir yığın çukur açmak gibidir.

Farklı disiplinlerden insanları bir araya getirin

Bir beyin fırtınası seansına yalnızca çözmeniz gereken sorun üzerinde çalışan insanları çağırmayın. Grup ideal olarak bir ya da iki uzmandan, bir ya da iki genel bilgi sahibinden, belki müşterilerinizden ve sorunun bütünüyle dışındaki bir ya da iki kişiden oluşur.

Soru soran bir tutum benimseyin

Yaşlandıkça bize anlatılanları kabullenme yönündeki eğilimimiz iyice artar. Bu bizi ne yazık ki, büyük fikirlerin oluşmasının önüne geçen en belirgin kısıtlamalardan birine götürür. Çünkü mevcut durumu onunla çatışmaksızın ne kadar çok kabullenirsek, değişim ya da yeniliğe duyduğumuz gereksinim o kadar azalır, bunları olanaklı kılan nedenler ortadan kalkar.

27 Temmuz 2017 Perşembe

Üniversite Bitirip İşsiz Kalma Nedeni

Kategori: İş Dünyası, Kariyer İncelikleri



Çalıştığım eğitim kurumunda, sürekli üniversite öğrencilerinden benzer serzenişler duyuyorum.

“Üniversiteyi bitirdim. İş ilanlarına başvuruyorum. Kimse beni iş görüşmesine çağırmıyor. Çağıranlar da biz sizi ararız deyip aramıyor. Yani iş görüşmelerim hep olumsuz sonuçlanıyor. Bir yerlerde tanıdığımız olmadığı için sanırım. Oysa ki ben x alan mezunuyum. İşsiz kalma nedenim ne?”

Yukarıdaki paragraftan birkaç cümle çıkarın veya ekleyin. Sonuç olarak birçok üniversite mezunu şuan işsiz. Ayrıca isyanlarda. “Neden kimse beni işe almıyor?” sorusu hayata karşı bir küskünlük ve karamsarlığa sebep oluyor. Haklılar da. O kadar uzun yıllar emek edip; okuyarak diploma sahibi olan bir gencin İşsiz Kalma Nedeni ne?
Bu makalede, yine tüm SAMİMİYETİMLE, bildiğim birkaç sebepten bahsetmek istiyorum. Umarım birçok üniversite öğrencisi bu yazımı mezun olmadan önce okur. Lakin mezun olduktan sonra okuyor olmak da geç kalındığı anlamına gelmez. E hadi buyrun.

İş Deneyiminiz Var mı?

Muhtemelen baktığınız ilanların çoğunda en az 2 yıl iş deneyimi maddesi vardır. Mülakatlarda soruluyor olmalı: Daha önce hiç çalıştınız mı? Ne işler yaptınız?
Bu sorular karşısında cevaplarımız negatifse kimse bize şans vermek istemeyebilir. Bir çok kez duymuş veya bu cümleyi kullanmış olmalısınız:
“İyi ama… Kimse bana şans vermezse ben ilk iş deneyimimi nerede, nasıl edineceğim?”
Yine haklısınız. Fakat içinde bulunduğumuz eğitim müfredatı, işverenler için zorlu seçimleri mecbur kılıyor. İşverenler ince eleyip sık dokumak zorunda kalıyor. Gaddar oldukları için mi? Hayır hayır yanılıyorsunuz.
Bizler genellikle yapmak istediğimiz iş için değil, toplumca değerli görülen bölümlerin mezunu olmak için okuyoruz. Ya da puanımızın yettiği ve en çok itibarı olan bölüm hangisiyse onu seçiyoruz. Birinci hatamızı bize tamamen eğitim müfredatı ve toplum yargıları yaptırıyor. Oysa ki bazı ülkelerde olduğu gibi gençler, spesifik uzmanlıkları tespit edilerek yönlendirilse, eğitim müfredatı her bireyin şahsi yetenekleri üzerine gelişebilmesine imkan sağlasa bu gibi problemleri yaşamazdık. Velhasıl amacım isyan etmek/ettirmek değil. Madem şuan için eldeki düzen bu; peki biz bu düzende nasıl kendimize yer ediniriz-i açıklamaya çalışıyorum.
Örneğin ben Biyomedikal Cihaz Teknolojileri mezunuyum ama hiç o işi yapmadım. Üstelik, elektronik konusunda hem liseden hem de üniversiteden başarılı mezun olmama rağmen. Direnç hesaplamayı, devre analizini, akım ölçmeyi, diyotu, zenerdiyotu, kondansatörü vs çok iyi biliyorum. Özetle elektronik devre elemanlarını ve çalışma prensiplerini iyi biliyorum. Fakat düşünüyorum da: Medikal firmalarından biri beni işe alsa oturup bir cihazı tamir edemem. Kalibrasyon ayarı yapamam. Endoskopi, MR, Tomografi vb cihazlarının kurulumunu yapamam. Örneği kendi üzerimden veriyorum fakat bu birçoğumuz için geçerli bir durum değil mi? Bilirsiniz işte teoride öğrenilen ile uygulamadaki bir olmuyor. Aradaki ilişkiyi kurmak da çok zor oluyor.
İş verenler, en iyi diplomaya değil; işi en iyi yapacak kişiye ihtiyaç duyar. Diploma işin ilk şartı olsa da işe girmek için yeterli değildir malesef. Çünkü iş=ticarethane işçileriyle kazanç sağlar. “Ustayı usta yapan el aletleridir” sözünü kurumlar için de düşünebiliriz. Kurumu kaliteli kılan çalışan personelleridir. Ne kadar güçlü kadro; okadar başarılı işler demektir. Başarılı iş=daha çok kazanç anlamına da gelir.
Hal böyleyken, işverenlerin tedirgin olmasını da normal karşılamak gerekir. Sizi işe aldıktan sonra 15 dk’lık oryantasyon eğitimiyle hiçbirşey katamayacakları kesindir. 1 haftada yetişmeniz mümkün mü? Gelin gerçekçi olalım. Bir firmanın sizi iş görebilir hale getirebilmesi için en az 6 ay verimsiz personel olarak değerlendirmesi gerekir ki üniversiteden almış olduğunuz temelle işe adapte olun ve artık o firmaya gerçekten yarar sağlamaya başlayın. Düşünsenize 6 ay size iş öğretecek; üstüne bir de üniversite mezunu maaşı verecek. Üstelik ülkemizdeki özel sektrölerin turnover oranları (Personel sirkülasyonu) bu kadar yüksekken. Ayrıca bunu yaparken sizin iş disiplinine sahip olup olmadığınızı tahmin bile edemeyecek. Çünkü daha öncesinde hiçbiryerde çalışmamışsınız.

Yani işverenler deneyimsiz bir personeli işe aldığında, beraberinde şu riskleri de almış olurlar:

Uzun süre iş öğret, işi öğrenene kadar verimsiz olsun.
-Bu kişi iş hayatında sadakatli olabilir mi? Sabırlı mı? Daha önceki iş yerinde ne kadar süre çalışmış bilemiyoruz. Ansızın bırakıp giderek yeniden başlamamıza sebep olur mu?
-İş disiplinine sahip mi? Önceden çalışmış ve referansları olsaydı sorardık en azından. Bilemiyoruz
İşi öğrendikten sonra hayalini kurduğu bir firmaya geçmek ister mi? Ya emeğimiz boşa giderse?
Yukarıdaki maddelerden özellikle kırmızı renk olanları işverenleri her zaman terleten düşüncelerdir. Bugün istediğiniz firmada çalışamıyor olmanızın en büyük sebebi iş tecrübeniz olmaması ise eğer; size bir şans verecek firmada iş deneyimi edindikten sonra diğer yerleri zorlamayacağınız ne mâlum? Ki genellikle öyle olur.
İş dünyasında ilk çalıştığımız yerleri basamak olarak kullanır, ilerleyen süreçte daha iyi teklifleri anında değerlendirmek isteriz. Ya da daha iyi yerleri aramaya başlarız.
Eğer işverenlerin endişelerini anlayabiliyorsak, kendimizi daha iyi nasıl satarız kısmına geçelim.

Mezun Olana Kadar İş Deneyimi Edinmek Önemli:

Yok ben mezun oldum. O treni kaçırdım diyenler de makaleye devam etsin lütfen.
Okuduğunuz süre zarfında eğlenmeyin demiyorum ama iş dünyasını da ufaktan zorlamaya başlayın. Staj yapacak yerler arayın. Gerekirse ücretsiz staj yapın. Yeter ki mezun olduğunuzda alanınızla ilgili bir iş deneyiminiz olsun. CV – Özgeçmişinizde bir firma, bir referans ve bir çalışma süresi yazsın. Bu durum ilerde birçok iş görüşmesine özgüvenle girmenizi sağlayacaktır. İşe alınma riskiniz iki katı değil, üç katı artacaktır.

Naylon Staj Yapmayın!

Sırf mezun olmak için staj yapmak zorundaysanız bunu mezuniyet mecburiyeti olarak değil; ilerde iş bulma mecburiyeti olarak görmelisiniz. İş görüşmelerinde sizi mülakata alan işe alım uzmanları o kadar güzel sorular soruyor ki: eğer tecrübesizseniz kabak gibi sırıtıyorsunuz. Bundan şüpheniz olmasın. Yani CV’nizi naylon deneyimlerle doldurmanız çok anlam ifade etmeyecektir. Tecrübeleriniz gerçek iş tecrübesi olsun. Ayrıca bütün firmalar işe aldığı personeli 2 aylık deneme sürecine tabi tutar. Mülakatta kendinizi sattığınız gibi değilseniz; teşekkür edip muhasebeden hesabınızı keserler.

Stajımı da Yaptım. Mezunum ve Yine İş Bulamıyorum:

“Stajımı yaptım. İş deneyimim var. Mezunum. Herşey olması gerektiği gibi fakat iş bulamıyorum” diyorsanız eğer ne kadar süre staj yaptığınızı, nerede staj yaptığınızı ve ne şekil yaptığınızı bir kez daha gözden geçirin. Sizce bu staj size çok şey kattı mı? Muhtemelen katmamış olmalı ki mülakatlarda kendinizi satamıyorsunuz. Veya CV’nizde yeteri kadar sükseli durmuyor.
Öyleyse düşük maaşlarla çalışmaya veya tekrardan stajyer ilanlarına başvurmaya ne dersiniz?
“Asla olmaz öyle şey. Enayi miyim ben? Çalışacaksam para mı isterim!” demeyi bırakın. Hepimizin paraya ihtiyacı olduğu kesin. Fakat eğitim müfredatımızın bizi yeterince donanımlı mezun etmediği de kesin; iş verenlerin bizim babamız olmadığı da… Ne yazık ki.
Bunları söylerken ununu elemiş, eleğini asmış biri olarak atıp tuttuğumu düşünmeyin. Çünkü kariyerimde asgari ücretle mağaza müdürlüğü deneyimim var. Bildiğiniz asgari ücret ile 2 katlı koca bir mağazadan sorumlu tutuluyor ve sürekli rapor (bir nevi hesap) vermek zorunda kalıyordum. Çevremden aldığım tepkiler de cabası:
“O kadar okul okudun aldığın paraya bak. Seni kullanıyorlar. Niye kullandırtıyorsun kendini? Pes doğrusu vs”
Fakat ben kulaklarımı tıkayıp işimi özveri ile yapmaya devam ettim. Çünkü mezun olduğum bölümle ilgili hiç iş deneyimim yoktu. Çünkü geleceğimi o işten kazanasım da yoktu. Staj yapmamıştım. Ee hayat bir bedel oyunudur. Muhakkak ödenmesi gerekir. Ben de o bedeli mezun olduktan sonra istediğim alanda sıfırdan başlayarak ödüyordum. Şimdi güzel bir CV sahibi olduğumu düşünüyorum. Bundan sonrası benim için çok daha kolay. Bu yüzden aynılarını sizlere de tavsiye ediyorum.

İlk İşimi Nasıl Bulabilirim?

Kariyer.net, secret.cv, yenibiris.com vb iş ilan sitelerinde mesleğinize ilişkin iş ilanlarında deneyim aramayan firmaları filtreleyerek; arama terimlerinde stajyer, junior gibi terimleri veya filtreleri kullanarak iş ilanlarına bakıyor olmalısınız. Buraya kadar hepsi doğru. Ek olarak her başvurunuza “ön yazı” ekleyebilirsiniz. Ön yazıda meramınızı anlatmanız size eksi puan yazmaz. Çekinmeyin. “Kendimi yetiştirebilmek için firmanıza güveniyorum. Kariyerime firmanızda başlamak ve sürdürmek isterim. Uzun yıllar çalışmak ve xfirmanız aile bireyi olmak dileğiyle. İyi Çalışmalar” gibi birkaç cümle yazılabilir.

İş İlan Sitelerinden Geri Dönüş Alamazsanız

Mezun olduğunuz bölümle ilgili alanda faaliyet gösteren firmaların listesini çıkarın. Sonra google vasıtasıyla tek tek bu firmaların web sitelerine erişin. Birçok firmanın web sitesinde “Bize Ulaşın, İletişim, İnsan Kaynakları” gibi linkler vardır; tıklayın. İletişim formunda dosya ekleme özelliği varsa özgeçmişinizi ekleyip açıklama kısmına az önce bahsettiğim gibi meramınızı yazın ve gönderin. İletişim formunda dosya ekleme kısmı yoksa eğer site içersinde mail adresi arayın. Mail adresi bulursanız istediğiniz gibi dosya ekleyebilirsiniz zaten.. IK, insan kaynaklarının kısaltmasıdır. Deneyin. 10 firmadan en az 6’sında bu tip mail adresi kullanılıyordur. İş görüşmesine çağrılırsanız orada bu taktiğinizi söyleyerek takdir bile alabilirsiniz. “Firmanızda çalışmak üzere size ulaşabilmek için bu yöntemi kullandım”
Tüm bunların dışında:
iş bulmanızı engelleyen başka sebepler de olabilir:
  • Yanlış hazırlanmış bir CV
  • Hatalı kıyafetlerle, saç sakal dikkatsiz iş görüşmesine gitmek
  • İş görüşmesinde kendini iyi satamamak
  • Endişelerden kaynaklı yalanlar söylemek vs…
Bu konularda incelemenizi isteyeceğim birkaç adet makalem var:
Bu kategoride son sayfadan (en son sayfadaki başlıklardan) başlayarak yazdıklarımı inceleyebilirsiniz.
ÖZETLE:
  • Yıllardır okumuş olmanın karşılığını anında yüksek maaş beklentisine dönüştürmeyin.
  • Staj veya ilk iş deneyimlerinizde maddiyatı en son plana atıp tecrübeleri sömürün.
  • Naylon stajlarla veya ileride yapmayı düşünmediğiniz işlerle zamanınızı öldürmeyin.
  • Hayatın bir bedel oyunu olduğunu ve bu bedelin klimalı sınıflarda eğitim almak kadar kolay olmadığını unutmayın. (Sektörde sürünmek gerekiyorsa bir süre sürünün. Elbet koşacaksınız)
Tüm bunları söylerken çok zor şartlarda okuyan, kendi eğitim ücretini kazanmak zorunda olan ve belki de ağır bedeller ödemiş binlerce, milyonlarca öğrencinin var olduğunu da biliyorum. İmkanı olanlar tavsiyelerimi dikkate almalı ve imkanlar zorlanmalı. Fikirlerim “Naçizanedir”
BURADA YORUMUN DEĞERLİ
Binlerce Agency Balance Takipçisi Yorumunu Merak Ediyor

İyi Pazarlık Teknikleri ile Alırken Kazanın

Bu yazıyı sonuna kadar okuyan kişilerin 1 yılda ortalama %30 bütçe tasarrufu sağladığı bilimsel araştırmalar sonucu kanıtlanmamıştır. Ama bu makale “Satış Uzmanı” Ünvanıyla kurumsal bir firmada işe başlamış; dolayısıyla zor mülakatlardan geçmiş ve iş deneyimi olan biri tarafından yazılmıştır.


Pazarlık: Bir ürünün alım-satım işleminde, bir takım kriterler doğrultusunda belirlenmiş fiyatı esnetme girişimidir. Pazarlıklarda genellikle, alıcı kişi fiyatı aşağı çekmeye çalışır. Satıcının ilk söylediği rakamdan daha yukarı çıkması pazarlık değil çeşitli opsiyonların fiyata olan etkisidir.

Konuyu alıcının lehine olacak şekilde ele alacağım. Bir sonraki makalemde ise satıcı lehine olacak pazarlık tekniklerini paylaşacağım.
Alıcısınız ve ürünü istediğiniz fiyata almayı arzu ediyorsunuz. Öyleyse bugüne kadar asla anlatmadığım, çok önemli bir ayrıntıyı sizle paylaşarak başlamak istiyorum:
Kural 1- Sizle ilgilenecek satıcının ilk müşterisi olmadığınızı kabul edin. Muhtemelen son müşterisi de olmayacaksınız. Size gelene kadar yüzlerce müşteriyle ilgilendiğini ve yorgun olabileceğini hatırlayın. Enerjisi düşük bir satıcı zamanını çalan müşteriler için çok fazla çözüm odaklı davranmaz. Hatta enerjisi yüksek birçok satıcı da tam olarak aynısını yapar. Çünkü satıcılar zamana karşı yarışır. Gerçekten alıcı olmadığınızı hissettiği anda size ayırdığı zamana son vererek bir sonraki potansiyel müşterisi için hazırlanmak isterler. Kısacası sizi başından salabilirler. Bunun amatörlük olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Satıcıların hedefleri vardır ve birim zaman içinde gerçekleştirmesi beklenir. Bu yüzden asıl profesyonellik zamanı ve enerjiyi iyi yönetmekten geçer.
Kural 1‘i unutmadan kolları sıvayalım ve “sıkı pazarlık nasıl yapılır” sorusuna cevap arayalım.

İyi Bir Pazarlık Nasıl Olmalıdır?

Etik bir şekilde pazarlık yapmanın en önemli kuralı alınacak ürün hakkında piyasa bilgisine sahip olmaktan geçer. Satın almak istediğiniz ürün eğer x marka bir bilgisayarsa; aynı marka-model veya muadil bilgisayarların farklı satıcılar tarafından hangi fiyatlara satıldığını öğrenerek işe başlayabilirsiniz. Bu davranış, alıcı tarafından yapılan standart piyasa araştırmasıdır. Eğer piyasayı bilirseniz fiyata itiraz ederek, satıcı tarafa bilinçli olduğunuzu hissettirebilirsiniz.
Fiyat aralığı hakkında bilgi sahibi olduğunuz ürünü almak için satıcı ile görüşmeye başladığınızda ilk yapmanız gereken şey: “satıcının size davranmasını istediğiniz gibi ona davranmaktır.” Parayı verecek olan siz olabilirsiniz. Fakat istediği fiyata satma konusunda özgür veya yetkili olan kişi de satıcıdır. Bu yüzden para ile insan satın alınmadığının bilincinde olmak görüşmeniz boyunca isteklerinize daha ılımlı yaklaşılmasını sağlar. Yani görüşmeye başlarken: selamlama, nasılsınız sorusu ve yine nezaketen ufak tebessümler iyi bir giriş olarak değerlendirilebilir.
Diğer önemli konu ise ciddi bir alıcı olduğunuzu hissettirmektir. Eğer ciddi olduğunuzu hissettirirseniz satıcı kişi daha çözüm odaklı davranacaktır. Kendisinin indirim yetkisi olmasa (veya sınırlı olsa) bile bir üst yöneticileri ile görüşüp sizin için çözüm üretebileceğini unutmayın.

Ciddi Alıcı Olduğumu Nasıl Hissettirebilirim?

Ciddi alıcı imajının en önemli unsuru “ne istediğini biliyor” olmaktır.
-Ben bir cep telefonu alacağım ama siz hangisini önerirsiniz?

sorusuna karşılık satıcı kişi sizin hakkınızda “bakıcı müşteri – alıcı değil” düşüncesine kapılabilir. Bunun yerine daha bilinçli bir soru sorabilirsiniz. Örneğin:
-En az 5 MP kamerası olan bir cep telefonuna ihtiyacım var.
-İnternette hızlı sörf yapabileceğim bir cep telefonu almak istiyorum.
-X marka ile Y marka arasında kararsızım. Şu ihtiyaçlarıma cevap verecek bir cep telefonu istiyorum. vb.
söylemler ile ciddiyetinizi belli edebilirsiniz. Örnek verdiğim ürünler genellikle perakende mağazalarında satılan ve pazarlığı zor ürünlerdir. Bu yöntemlerin size asıl kazanç sağlayacağı alışveriş öğeleri büyük alışverişlerdir. Hacim olarak veya maddi olarak büyük ürünler; araba, ev, arsa, mobilya, iş ekipmanı, toplu mal gibi…
Böyle büyük alışverişler için gittiğiniz ortam kapalı bir ofis ise ceketinizi çıkarmayı unutmayın. İçecek ikram edilirse kabul edin. Bu davranış bilgi alıp gitmeyeceğinizi, gerçekten ürünle ilgilendiğinizi ve ona zaman ayıracağınızı, direk fiyat odaklı olmadığınızı satıcıya hissettirir. Bu profilde bir müşteri satıcı için fırsat niteliğindedir. Dolayısıyla sizinle ilgilenip opsiyonlar sunmasını, pazarlıkta esnemesini, çözüm için yetkililere danışmasını sağlamış olursunuz.
Satıcı size ürünü tanıtırken lafını kesip “peki fiyatı nedir?” sorusunu sormayın. Bu çok sık yapılan bir hatadır. Bu aşamaya kadar doğru ilerleyip, ürünün veya firmanın özelliklerini, faydalarını dinlemeden fiyatı sorarsanız ciddi alıcı olup olmadığınız konusunda endişeler yeniden başlar.
Satıcıya Ürünü Kötülemeyin!
Fiyata itiraz ederek daha uygun fiyat teklifi alma adına yapılan önemli hatalardan biri de ürünü kötülemektir.
-Bu mal bu parayı etmez
-Daha kalitelisini daha ucuza alabilirim
şeklinde söylemler asla işe yaramaz! Çünkü satıcılar sattığı ürüne genellikle inanır. İnanmaları için çok fazla sebep vardır. Marka adı altında olması veya kendisine iyi tanıtılmış olması satıcının ürüne inanmasını sağlayan nedenlerden bazılarıdır. Eğer ürün 2.el ise muhtemelen satıcı ile ürün arasında bir bağ oluşmuştur. Örneğin: 2.el araba satan kişiler kendi arabasının piyasasını iyi bilir. Arabasının bakımlarını itina ile yaptıran biriyse hele bu gibi söylemlerle ona adeta küfür etmiş olursunuz. Dolayısıyla ürünü kötülemek yerine daha iyisini yapın:
Neden Bu Fiyat? sorusunu sorun. Fiyat farkının muhakkak bir sebebi olduğuna inandığınızı belirtin. Merak edin. Merak ettiğinizi hissettirin. Peki neden bu fiyat sorusuyla birlikte piyasada daha uygun fiyata satan kişiler olduğunu belirtin.
Tüm bunları yaparken ürünü %100 alacağınızı hissettirmeyin. “Ciddi alıcıyım, ilgileniyorum ve makul görürsem alacağım.” modunda olun. Kafanıza yatmazsa almayacağınızı hissettirin ama söylemeyin! Gizli bir endişe aşılayın. Satıcı size ürünü sunarken vazgeçme ihtimalinizi de düşünebilmeli.
Satıcı bu aşamada size ürünüyle ilgili veya hizmete dair farkları anlatacaktır. Dinledikten sonra ölümcül vuruşu yapabilirsiniz. Buyrun:

Pazarlığın Son Aşamasında İşe Yarar Söylemler.

1- Hmm.. Ürün veya hizmetinizin farkını anladım. Haklısınız. Fakat ben başka yerden daha uygun fiyat aldığım için beklentim değişmişti. Şimdi bütçemi aşıyor muyum endişesindeyim.
Bu cümle karşısında satıcı çözüm üretmek isteyecektir. Çünkü ürünü gerçekten almak isteyen biri var ama aynı zamanda o kişinin endişeleri var. Size biraz daha ikramda bulunması olasıdır.
2- Anladım. Doğrudur. Ürününüz bu parayı hak ediyor. Lakin benim bütçem sınırlı. X miktar param var.
Bu zehirli sözcük de satıcıyı kobra yılanı sokmuşa çevirir. Çünkü olamayana çözüm üretmek zordur. Paranızın miktarı belliyse eğer satıcının sizi silkeleyecek hali yoktur. Ya teklif ettiğiniz fiyata bırakacak ya da neden bırakamadığını açıklamaya çalışacaktır. Bu aşamada satıcının samimiyetini test etmiş olursunuz. Gerçekten inebileceği dip fiyat tam bu noktada ortaya çıkar. Eğer bu rakam sizin için makulse gönül rahatlığı ile alabilirsiniz. Bu şekilde aklınızda “acaba zorlasam daha fazla indirim yapar mıydı?” sorusu da takılmamış olur.
3- Ben sadakatli müşteriyim. Referans da olurum.
“Ben devamlı müşteriyim, ben size başka müşteriler de sağlarım” izlenimi verin. Tabi doğrudan bu şekilde söylerseniz satıcı kişi size asla inanmayacaktır. Çünkü klişe bir yöntemdir. O yüzden fiyat konusuna gelmeden önce araya sıkıştırılmış birkaç soru ile bu duyguyu verebilirsiniz. Örneğin: Lafınızı kestim ama şu ürüne de ihtiyacım var, siz de bulunur mu? Bir ara o ürün için de görüşmek isterim. Ya da: arkadaşım da düşünüyor. Sizle görüştürmek isterim. İyi yardımcı oluyorsunuz. gibi söylemlerden bahsediyorum. Daha yaratıcı olursanız işiniz daha da kolaylaşacaktır. Satıcılar kaz gelen yerden tavuk esirgemez. Size yardımcı olma hevesi artacaktır 😉
Söylemleri kafanızda netleştirebilmek için sahibinden.com ilanlarına göz atalım. Bu güne kadar hiç 2.el araba ilanı baktınız mı? Eğer bakmadıysanız hemen yeni sekmede sahibinden.com’u açın ve 4-5 farklı 2.el araba ilanını inceleyin. İlan verenlerden sıkça okuyacağınız birkaç cümle aşağıdaki gibi olacaktır.
Boş muhabbet için aramayın
-Pazarlık sadece araç başında olur
-Mesajlara cevap vermiyorum. Detaylı bilgi için arayın
-Aracın ederi budur. Şu kadar param var, bu kadar param var diye ARAMAYIN. Paranızın yettiği aynı model arabalar da var sitede…
Yukarıdaki söylemlerden bazılarını muhakkak göreceksiniz. Sebebi barizdir. Satıcı kişi ciddiyetinizi merak ediyordur. İlk cümle: “Boş muhabbet için aramayın” – Bu noktada satıcı sürekli fiyat soran kişilerden sıkıldığını belli ediyor. Neticede fiyat ilanda zaten yazılı. Direk olarak ciddi alıcıların aramasını arzu ediyor.
Diğer cümleler: “Pazarlık sadece araç başında olur – mesaj atmayın arayın” Bu cümleler de aynı şekilde satıcının ciddi alıcılar ile görüşme arzusudur. Binlerce liranızı vereceğiniz bir ürün için telefonda pazarlık yapmanız satıcı için samimi karşılanmaz. Önce gidip arabayı görmeniz beklenir. Oraya kadar zahmet etmişseniz amacınızın sadece merakınızı gidermek olmadığını göstermiş olursunuz. Veya chat yapar gibi mesaj atmak yerine bizzat telefonla arayıp ön bilgi almak istediğinizde satıcı gözündeki profiliniz olumlu olacaktır. Ön bilgiyi alıp araç başına gittiğinizde artık istediğiniz gibi pazarlık yapın. Göreceksiniz ki internette okadar katı ilan veren satıcı aslında katı değildir. Mesleği satış, pazarlama olmadığı için profesyonel olma gereği duymamış da olabilir. Tek derdi ciddi alıcılar ile muhatap olmaktır.
Aracın ederi budur…. şeklinde başlayan cümle de bir şekil ön savunmadır. Siz yine araç başına gidin ve kafanızdaki fiyatı orada söyleyin. Göreceksiniz ki satıcı daha çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyecektir. Kafanızdaki fiyat olmasa bile satıcının talep ettiğinin daha altında olması muhtemeldir.

ÖZETLE:
  1. Piyasa araştırmanızı yapın
  2. Parayı verecek kişi siz olabilirsiniz ama karşınızdakinin insanoğlu olduğunu unutmayın.
  3. Ürünle ilgilenen ilk ve son müşteri siz olmadığınızı unutmayın
  4. Görüşmeye başlarken nezaket kurallarına uyarak süreci sağlıklı başlatın
  5. Ne istediğinizi bilerek görüşün. Bunu hissettirin
  6. Zaman ayırın ve dinleyin
  7. Ciddi olduğunuzu, gerçekten ilgilendiğinizi hissettirin
  8. Sadakatli ve referans müşterisi olabileceğinizi hissettirin
  9. Ürünü asla kötülemeyin
  10. Bütçenizi veya gönlünüzün el verdiği rakamı belirtin
Sonrasında ürünü olabilecek en dip fiyata satın alın. İşte bu kadar basit. İyi alışverişler

BURADA YORUMUN DEĞERLİ
Binlerce Agency Balance Takipçisi Yorumunu Merak Ediyor







Pazarlama Teknikleri

Reklam Metni Yazmanın Püf Noktasını Açıklıyorum!


Reklam metni yazmanın gerçekten yaratıcılık gerektirdiğini biliyorum. Tek başına yaratıcılık yeterli olsaydı işimiz çok daha kolay olabilirdi. Hayır, yeterli değil! Her iş gibi reklam metni yazmanın da çeşitli püf noktaları var. İkna edici metinler yazma konusunda birçok teknik paylaştım. Yazılarımın çoğu içerik pazarlamasını etkin kullanmaya yönelikti. Şimdi bahsedeceğim konu ise çok daha spesifik bir alana hitap ediyor. [Devamı]

Sosyal Medyada Dönüşüm Odaklı Paylaşım Nasıl Yapılır?

İçeriklerini geniş kitlelere duyurmak isteyen herkes gibi siz de sosyal medyanın gücünü kullanmak istiyorsunuz. Sosyal medyada dönüşüm almak için periyodik paylaşımlar yapıyorsunuz. Buna rağmen sosyal medyada dönüşüm sağlama konusunda güçlük mü çekiyorsunuz? Yoksa durum daha mı vahim? Öyleyse: Facebook paylaşımlarınıza kimse tıklamıyor. Twitter’da kimse retweet yapmıyor, instagramda like’lanmıyorsunuz. Tüm bunlar yaşanırken başkalarının yaptığı sosyal medya [Devamı]

Google Adwords Nasıl Kullanılır? Adwords Kullanımı Tüyoları

Google Adwords, hiç tartışmasız ki dijital pazarlama dünyasının en kuvvetli silahlarından birisi. O’nu böylesine değerli kılan şey ise, bir ürün ya da hizmeti sadece aradığımızda karşımıza çıkarıyor oluşu. Yani sıcak satışa dönüşebilecek kitleyi elinizde tutuyorsunuz dersek yalan söylemiş olmayız. Google Adwords nasıl kullanılır ve Adwords kullanımı ile ilgili tüoları bu yazıda temel olarak paylaşıyor olacağız. [Devamı]

İçerik Pazarlaması Yaparak Kazançlarınızı Artıracak Sırlarımı Açıklıyorum!

İçerik pazarlama, temelde reklam amacı taşıyan ancak uygulamada reklam imajı taşımayan en etkili pazarlama yöntemlerinden biridir. İçerik pazarlama (content marketing) çalışmalarınızda elde ettiğiniz dönüşümleri %100’e kadar artırma potansiyeli olan bir makale hazırladım. Henüz içerik pazarlaması konusunda uzmanlaşmamış markalar için bu oran çok daha yüksek olabilir. İddia ediyorum, bu makaleye ayıracağınız 5 dk bundan sonraki kazançlarınızı katlayacaktır. [Devamı]

Sıra Dışı Olmaya Çalışırken Reklam Bütçesini Hiç Etmek

Reklam metni, tanıtım yazısı veya reklam filmi kurgulamak istediğinizde hep aynı problemlerle karşılaşırsınız. Düşündükleriniz ya çok sıkıcıdır ya da çok klişe… Bu durumda ne yapıyoruz: ürün veya markanın özellikleri, faydası belliyken o kadar uç noktalara gidiyoruz ki asıl işimiz ürünü değil de ne kadar iyi reklam kurgusu yapabildiğimizi sunmak oluyor. Sizce sıra dışı reklam kampanyaları ne kadar etkili? [Devamı]

Yeni Nesil Dijital Satış – Pazarlama Tekniği İndirim Kuponları mı?

İndirim kuponları hayatımıza yavaş yavaş daha çok girmeye başladı ve herkesin de aklında bu konu hakkında bir çok soru var. İndirim kuponları satışlarda ne kadar etkili? Online alışverişte kupon kullanmak geçici bir moda mı? Online alışverişin daha popüler ve yaygın olduğu diğer ülkelere bakmak bize biraz fikir verecektir. Bilindiği gibi kupon ile pazarlama Amerika’dan çıkmış [Devamı]

Markanızı Bir Sıfat İle Eşleştirerek Hafızalara Kazıyın

Marka değeri yaratmak için atılması gereken birçok adım var. Bunlardan biri -en önemlisi- de “marka ile sıfat eşleştirmesi yaparak marka değeri yaratmaktır.” Piyasaya bir ürün çıkardığınız zaman pazar payınız o ürünün insanlarda yarattığı algıya göre şekillenecektir. İnsanların hafızasında yer etmek için iyi bir slogan edinmiş olabilirsiniz. Sizi rakiplerinizden ayıran anlamlı renklere de sahip olabilirsiniz. Buraya kadar [Devamı]

Viral Ne Demek, Viral Reklam Nedir?

“Viral” kelimesinin tam Türkçe karşılığı olmadığı gibi anlam olarak: virüs aracılığıyla, virüs gibi yayılan, virüs özelliğinde demektir. Bu yazıda viral ne demek ve viral reklam nedir sorularını örneklerle yanıtladım. Viral reklam çalışmalarının özelliğini hatırlarsak “viral ne demek?” sorusuna biraz daha somut cevaplar verebiliriz. Viral reklamlar, standart reklamlardan çok daha farklı yapıda ve genellikle “reklam değilmiş” gibidirler. Viral Reklam Nedir? [Devamı]

Kurumsal Şirketlerde Sosyal Medya ve Marka Yönetimi

Bu makale, Kemal Okut tarafından, HızlıAdam’da yayınlanmak için hazırlanmış özgün bir çalışmadır Günümüzde tüketici alışkanlıklarının, pazarlama stratejilerinin ve rekabet koşullarının sürekli geliştiğini ve değiştiğini, teknolojik ve sosyolojik değişimlerin hayatımıza çok hızlı girebildiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu değişimlere kurumsal markaların hızla ayak uydurmak zorunda olduğu ve bunun ne gibi faydalar sağlayabileceği ile ilgili nacizane bilgilerimi paylaşmak isterim. Sosyal [Devamı]

Call to Action – Eylem Çağrısı Nedir?

Call to Action: Pazarlamada sıkça kullanılan ve hedef kitleyi harekete geçirmeyi amaçlayan söylem veya tekniklerin genel adıdır. Potansiyel müşterileri anında harekete geçirmeyi amaçlayan yöntemler eyleme davet eden ve aksiyon aldırma (eyleme geçirme) gücü olan kısa, basit yapılardır. Bilinen En Etkili Eylem Çağrıları – En Çok Kullanılan Call to Action Söylemleri Hemen ara! Şimdi Üye Ol. Satın [Devamı]



BURADA YORUMUN DEĞERLİ
Binlerce Agency Balance Takipçisi Yorumunu Merak Ediyor

KADINLAR İŞ DÜNYASINDA

Erkek egemen bir toplumda kadının ön plana çıkmasından rahatsız olan / olabilecek ciddi bir kesim varken, birçok erkek ne yazık ki hala bizzat kadınlara veya kadınların yaptıkları işlere “tahammül edemiyorken”, “ellerinin hamuru ile erkek işine karışmamalarını” salık veriyorken, kurtlar sofrası iş dünyasında kadına gerçekten yer var mı?

Amerikan sinemasının kalbi Hollywood’un gelmiş geçmiş en ünlü simalarından olan Marilyn Monroe, “Bir kadına doğru ayakkabıları verirseniz dünyayı bile fethedebilir” demiş sağlığında. Bu sözü düşündürten biraz eski bir haber… 29 Kasım 2014’te Hürriyet Gazetesi’nde Ali Varlı imzasıyla çıkan haberin başlığı, “Almanya’da kadın kotası yüzde 30 oldu” şeklinde. Haber “Almanya’da büyük şirketlerin yönetiminde bundan böyle daha çok kadın yer alabilecek” üst başlığıyla şöyle:

Uzun zamandan beri ülkede büyük tartışmalara yol açan konu üzerinde hükümeti oluşturan partiler uzlaştı. Önceki akşam geç saatlere kadar Başbakanlıkta yapılan toplantının ardından fikir birliğine varan hükümetin ortakları Hristiyan Demokrat / Hristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti (SPD) üst düzey yöneticileri, uygulamanın 2016 yılında başlaması konusunda da anlaştı. Birlik Partilerin uzun süre karşı çıktığı kadın kotasını sosyal demokratlar istedi. 2013 yılında yapılan seçimlerde seçim vaadi olarak seslendiren SPD, böylece muhafazakâr partileri ikna etmeyi başardı. Partiler, hiçbir istisnaya yer vermeden borsada işlem gören şirketlerin yönetim kadrosunun yüzde 30 kadın olmasını öngören tasarının 11 Aralık’ta Bakanlar Kurulunun imzasından geçmesini de kararlaştırdı. Tasarı Federal Meclis ve Eyaletler Meclisi’nden geçtikten sonra Cumhurbaşkanı’nın onayı ile yasalaşacak. Ancak yasa 2016 yılında uygulamaya girecek. Başbakan Angela Merkel varılan anlaşmayı önemsediğini belirterek “Bizler başarılı kadınlardan vazgeçemeyiz” dedi. Yasanın mimarı Federal Aile, Kadınlar ve Çocuklardan Sorumlu Sakan Manuela Schwesig ise “Kadın erkek eşitliği alanında atılmış büyük bir adım” olarak değerlendirirken koalisyonu oluşturan partilerin bu gücünü göstermesinin de önemli bir sinyal olduğunu belirtti. Adalet Bakanı Heiko Maas da varılan uzlaşmayı tarihi bir gelişme olarak değerlendirdi. Almanya’daki dev şirketler de dahil olmak üzere ülkedeki yönetici pozisyonunda çalışan kadın oranı oldukça düşük. Volkswagen, Eon, Mercedes, BMWSiemens, BASF ve RWE şirketlerinde kadın yönetici oranı yüzde 15 ile 25 arasında.”
Aynı haber başka sitelerde de mevcut. Arzu eden “Almanya’da kadın kotası” olarak arama motorlarına yazarak daha fazla bilgiye sahip olabilir.

Almanya kadın çalışanlar için ne yapıyor?

Dünya genelindeki şirketlerin üst düzey yönetiminde yer alan kadın sayısının düşük olması, kadının iş dünyasındaki konumunda hem temel bir gösterge, hem de çözüme kavuşturulması gereken başlıca sorunlar arasında yer alıyor. Ocak 2016’dan bu yana Almanya’da yürürlükte olan kota uygulamasının, bu sorunu çözüp çözemediğine ilişkin yeterli veri olmasa da Alman şirketlerinin kadın kotasını hayata geçirirken neleri iyileştirdiğine ilişkin birtakım bilgiler mevcut. Buna göre örneğin Deutsche Telekom Almanya’da kurum kültürünün şeffaflaştırıldığını, işe alım süreçleri başta olmak üzere yönetişim politikalarının gözden geçirildiğini, cinsiyet farkındalığını artırmak için eğitimler verilmeye başlandığını görmek mümkün. Ayrıca iş-aile hayatını dengeleyecek politikaların revize edilerek zaman ve yer açısından daha esnek çalışma biçimleri uygulanmaya başlandığı, kişiye özel ebeveyn izni uygulamalarının geliştirildiği ve çocuk bakım hizmetlerinin genişletildiği söylenebilir. Yani, kanun koymakla yetinmeyen ve bunun maddi / manevi altyapısını da sağlamış olan bir örnekten bahsetmek mümkün görünüyor.

Bu anlamda Türk iş dünyasında kadın yöneticilerin durumuna bakmakta fayda var. Almanya örneğinde görülen kadın üye kotası ülkemizde de kullanılan araçlardan biri olarak öne çıkıyor. Bu çerçevede Almanya’dakine benzer çalışmalara Türkiye’de de rastlamak mümkün. Şöyle ki, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından 2012 yılında Kurumsal Yönetim İlkelerinin Belirlenmesine ve Uygulanmasına İlişkin Tebliğ’de yaptığı değişiklikle, borsa şirketleri için yönetim kurulunda en az bir kadın üye bulundurma ilkesine yer verilmiş ve 2014 yılı başında çıkan yeni Kurumsal Yönetim Tebliği’nde ise, kadın üye kotasına ilişkin düzenleme getirilmiş durumda. Buna göre, “Tebliğde belirtilen halka açık şirketler, yönetim kurulunda kadın üye oranı için yüzde 25’ten az olmamak şartıyla, bir hedef oran ve zaman belirler ve bu hedeflere ulaşmak için politika oluşturur. Yönetim kurulu bu hedeflere ulaşma hususunda sağlanan ilerlemeyi yıllık olarak değerlendirir” hükmüne yer verilmiş. Bu noktada, söz konusu kadın üye kotasının Almanya’dakinden farklı olarak zorunlu değil; sadece “tavsiye niteliğinde” olduğunu belirtmek gerekir.

Üst düzey kadın yönetici sayısı hâlâ çok düşük

Türkiye Kurumsal Yönetim Derneği 2016 BIST (Borsa İstanbul) Yönetim Kurulları Araştırması’na göre, toplam 513 BIST şirketinin 277’sinde 428 kadın yönetim kurulu üyesi görev yapıyor. BIST şirketlerinde kadın yönetim kurulu üyesi oranı yüzde 12. Kadın yönetim kurulu başkanlarına baktığımızda ise bu oranın yüzde 5,8’de kaldığı görülüyor. 2016’da yüzde 12 olan kadın yönetim kurulu üyesi oranının, bundan beş yıl önce yüzde 11,5 olduğunu hatırlatmak gerekir. Buradan da kural haline getirilmedikçe, zorunlu tutulmadıkça kadınların iş hayatının tepesinde bulunmasının halen çok istisnai olduğu sonucuna ulaşmak mümkün.
Bir başka veri de devletin resmi kayıtlarından. Geçen yıl TÜİK tarafından yapılan ve bu yıl içerisinde yayımlanan “İstatistiklerle Kadın, 2016 Araştırması”na göre, kadınlar Türkiye nüfusunun yüzde 49,8’ini oluşturuyor. Aynı araştırmaya göre,15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde istihdam oranı yüzde 46 olup, bu oran erkeklerde yüzde 65 iken kadınlarda yüzde 27,5. Araştırmanın bir başka konusu olan işgücüne katılma oranı incelendiğinde 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde işgücüne katılma oranı yüzde 51,3 olup, bu oran ise erkeklerde yüzde 71,6, kadınlarda yüzde 31,5 oranında olduğu sonucuna ulaşılmış.
Tüm bu sonuçları diğer parametrelerden bağımsız olarak değerlendirdiğimizde ortaya çıkan sonuç, toplam nüfus içerisindeki oranı erkeklerle hemen hemen aynı oranda olan kadınların, çalışma hayatında erkekler kadar yer almadığı, yer alanlarınsa tepe yönetimlerde kendilerine yer bulmalarının hayli zor olduğu şeklinde ifade edilebilir.
Son yıllarda yürürlük kazanan ücretsiz izin sürelerinin uzatılması, yarım gün çalışma hakkı vb. esnek çalışmayı teşvik eden uygulamaların, kadının çalışma hayatındaki rolünü artıracağı tespitiyle -her ne kadar bir üst düzey şirketin tepe yöneticisinin, çocuğu mecburi ilköğretim çağına gelene kadar herhangi bir zaman diliminde kısmi süreli çalışarak o koltuğu idare etmeye devam etmesi pratikte mümkün gözükmese de- bu gibi uygulamalar bir başlangıç kabul edilmeli ancak bununla yetinilmemelidir. Yapmış olmak için veya günü kurtarmak için değil “samimi” olarak bu uğurda çalışılması gerekiyor. Bunun için gerek hukuki altyapının gerekse Almanya örneğinde olduğu gibi sosyal politikanın konusuna giren tüm unsurların detaylı bir şekilde günlük hayatımıza aktarılmasının önem taşıdığı unutulmamalı.
Erkek egemen bir toplumda kadının ön plana çıkmasından rahatsız olan / olabilecek ciddi bir kesim varken, birçok erkek ne yazık ki hala bizzat kadınlara veya kadınların yaptıkları işlere “tahammül edemiyorken”, “ellerinin hamuru ile erkek işine karışmamalarını” salık veriyorken, kurtlar sofrası iş dünyasında kadına gerçekten yer var mı? Bunu biraz zaman gösterecek ama ihtiyaç olduğu kesin.
Tanyer SÖNMEZER’in attığı bir tweet yazıyı özetler nitelikte: “Arı gibi çalışıp sonuç almak için daha çok kadın lidere ihtiyacımız var. Malum kovanda Kraliçe Arı var, Kral Arı yok… O zaman kadınlara “doğru ayakkabıları” verelim ve ne yapabileceklerini izlemeye koyulalım…

Kaynaklar:
  1. http://tusiad.org/tr/fikir-ureten-fabrika/item/5533-ust-yonetimde-kadin-temsili–avrupa-birligi-ve-turkiyedeki-gelismeler
  2. http://www.hurriyet.com.tr/almanya-da-kadin-kotasi-30-oldu-27659654
  3. https://www.dunya.com/kose-yazisi/turk-sirketlerinde-kadin-uye-kotasi/355133
  4. tuik.gov.tr/PdfGetir.do?id=24643